E
VVELâ
:
sizlerin pakistan ve Irak’la gayet muvaffaki-
yetkârâne ittifakını, bu millete kemali samimiyetle, sürur
ve ferah ile kazanmanızı bütün ruhu canımızla tebrik
ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah 400 milyon İslâm’ın
sulh-i umumiyesine ve selâmeti âmmenin teminine kat’î
bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz
tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya
mecbur kaldım.
otuz kırk seneden beri dünyayı ve siyaseti terk ettiğim
hâlde, şiddetli bir alâka ile bu ihtar-ı kalbînin sebebi: elli
seneden beri imanı kurtarmak için gayet kısa bir yolu bu-
lan ve kur’ân’ın bu zamanda bir mu’cize-i maneviyesi
olan risale-i nur’un Arabistan ve pakistan’da her yer-
den daha ziyade tesiratı olduğu ve makbul olması, hatta
aldığımız habere göre, mahkemece tesbit edilen mikta-
rın üç misli risale-i nur’un talebelerinin o havalide bu-
lunmalarıdır. Bu sır için ahir hayatımda kabir kapısında
bu netice-i azîmeyi görmek ve beyan etmeye ruhen mec-
bur oldum.
s
aNiYEN
:
Irkçılık fikri, emevîler zamanında büyük bir
tehlike verdiği ve hürriyetin başında “kulüpler” suretinde
büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine
ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arabların mücahit
türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i
İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-i umumiye
düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar
vermeye çalıştıklarına emareler görünüyor. Hâlbuki,
ahir:
son.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
beyan:
anlatma, açıklama.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
Emevîler:
Hulefa-i Raşidînden
sonra 661-750 yılları arasında hü-
küm süren ilk İslâm hanedanı.
evvelâ:
öncelikle.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç, se-
vinme.
gayet:
son derece.
harb-i Umumî:
genel harp,
umumî savaş; 1914-1918 yılları
arasında cereyan eden Birinci
Dünya Savaşı.
havali:
etraf, çevre, civar, yöre, do-
lay.
ırk:
millet, milliyet.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
ihtar-ı kalbî:
kalpten gelen ihtar,
hatırlatma, uyarı.
iman:
inanç, itikat.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istimal:
kullanma.
istirahat-ı umumiye:
herkesin is-
tirahati, rahat etmesi.
ittifak:
bir konuda, ortak bir ga-
yede anlaşma, fikir birliği etme,
| 840 | Emirdağ Lâhikası – ıı
uyuşma, bağdaşma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kemal-i samimiyet:
samimi-
yetin tam oluşu, tam ve ku-
sursuz samimîlik.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
misil:
kat; eş.
mu’cize-i manevîye:
manevî
mucize.
mukaddeme:
başlangıç.
muvaffakıyetkârâne:
başara-
rak, başarılı olarak.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mücahit:
cihat eden, savaşan.
netice-i azîme:
büyük netice.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve
canla.
ruhen:
ruhî açıdan, ruhsal ola-
rak.
saniyen:
ikinci olarak.
selâmet-i amme:
umumun
selâmeti, herkesin selâmeti.
sır:
gizli hakikat.
sulh-i umumî:
genel barış,
herkesi ilgilendiren barış,
dünya barışı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sürur:
sevinç, mutluluk.
talebe:
öğrenci.
temin:
sağlamlaştırma, sağ-
lama.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
tesirat:
etkiler, tesirler.
uhuvvet-i islâmiye:
İslâm
kardeşliği.
ziyade:
çok, fazla.