çıkarmaya teflebbüsü gibi müspet ve ferahlatıcı pek çok
hâdisatın aynı ânında o asılsız meselenin ihdası, hükû-
metin ve İslâmiyetin aleyhinde olanların mahsülü oldu-
ğunda asla flüphe etmiyoruz.
Yalanlarının birkaç delili de flunlardır:
üstadımız said nursî için “Bir flah ve bir padiflah gibi
yaflamakta ve gelen yardımlarla geçinmektedir” diye o
vicdansızlar ap açık bir iftirada bulunmufllardır. said nur-
sî, amcasının çorbasını dahi içmemifl olup, hayatında
kimsenin minneti altında kalmayıp, befl bin lira hediyeye
befl para değer vermeden red ve iade eden, hayatındaki
istiğna düsturunu en zalimâne muameleler ve mahrumi-
yetler içinde kaldığı zamanlarda dahi bozmayan ve böy-
lece izzet-i İslâmiye ve fleref-i diniyeyi muhafaza etmifl
olan bir zattır.
evet, üstadımızın, halkların hediyesini kabul etmemek
düsturu, seksen senelik hayatıyla sabit olduğu ve otuz se-
nelik müteaddit mahkemelerde dahi vesikalarla tahak-
kuk etmifl, dost ve düflmanın gözleri önünde zahir ol-
mufltur. Bu bedihî hakikatin herkesçe bilindiği bir za-
manda böyle ittihamda bulunanların ne kadar dehfletli
garazkâr olduklarını ehl-i vicdanın takdirlerine bırakıyo-
ruz.
Ankara hükûmetinin adaletiyle üstadımız said nur-
sî’nin risale-i nur eserleri basılmaktadır. Hissesine dü-
flen bir miktar kitap fiatlarını üstadımız, hayatını nurla-
ra vakfedip nafakasını çıkaramayan nur talebelerine
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
aleyh:
zıt, karşıt.
bedihî:
delil ve ispata muhtaç ola-
mayacak derecede açık ve ortada
olan.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehl-i vicdan:
vicdan ve merhamet
sahibi olanlar.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç, se-
vinme.
garazkâr:
haset eden, kin güden,
kötü kasıt sahibi.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, doğru.
hisse:
pay, nasip.
iade:
geri verme.
iftira:
aslı olmadan birine suç yük-
leme, olmayan bir suçu başkasına
yükleme.
ihdas:
yeniden bir şey yapma, or-
taya koyma.
istiğna:
ihtiyaçsızlık, gerek duy-
mazlık.
ittiham:
suç altında bulunma, töh-
metli olma.
| 834 | Emirdağ Lâhikası – ıı
izzet-i islâmiye:
İslâm’ın ge-
rektirdiği haysiyet, şeref, yü-
celik.
mahrumiyet:
mahrumluk, di-
lediğini, istediğini elde ede-
meme, nasipsizlik, hissesizlik.
mahsul:
ürün.
mesele:
konu.
minnet:
iyiliğe karşı duyulan
şükür hissi.
muamele:
işlem.
muhafaza:
koruma.
müspet:
olumlu.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nafaka:
geçimlik, geçinmek
için gerekli olan şey.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
ret:
geri verme.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
şah:
bir yere hâkim olan, sa-
hip.
şeref-i din:
dinin şerefi.
tahakkuk:
gerçekleşme, ke-
sinleşme.
takdir:
değerlendirme.
talebe:
öğrenci.
teşebbüs:
girişim, bir işi yap-
mak için harekete geçme.
vakfetme:
adama, bağışlama.
vesika:
dayanılacak, güveni-
lecek sağlam delil, belge.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi
kötüden ayırabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
zahir:
açık, aşikâr.
zalim:
merhametsiz, gaddar.
zat:
şahsiyet.