kısa bir yol ve bir de pek büyük bir “dârülfünun-i İslâmi-
ye” tasavvuru ile, altmış beş senedir, ahiretimizi kurtar-
mak ve onun bir faydası olarak hayat-ı dünyeviyemizi de
istibdad-ı mutlaktan ve dalâletin helâketinden kurtarma-
ya ve akvam-ı İslâmiyenin mâbeynindeki uhuvvetini inki-
şaf ettirmeye iki vesileyi bulduk.
Bi r i nc i ves i l e s i :
risale-i nur’dur ki, uhuvvet-i ima-
niyenin inkişafına kuvvet-i iman ile hizmet ettiğine kat’î
delil, emsalsiz bir mazlumiyet ve âcizlik hâletinde telif
edilmesi ve şimdi âlem-i İslâm’ın ekseri yerlerinde ve Av-
rupa ve Amerika’ya da tesirini göstermesi ve ihtilâlcilere
ve dinsiz felsefeye ve otuz seneden beri dehşetli bir su-
rette maddiyun ve tabiiyun gibi dinsizlik fikrine karşı ga-
lebe çalması ve hiçbir mahkeme ve ehl-i vukuf dahi on-
ları cerh edememesidir. İnşaallah bir zaman da, sizin gi-
bi uhuvvet-i İslâmiyenin anahtarını bulan zatlar, bu
mu’cize-i kur’âniyenin cilvesini âlem-i İslâm’a işittirecek-
siniz.
İ k inc i ves i l es i :
Altmış beş sene evvel Camiü’l-ez-
her’e gitmek istiyordum. Âlem-i İslâm’ın medresesidir di-
ye, ben de o mübarek medresede bir ders almaya niyet
ettim. Fakat kısmet olmadı. Cenab-ı Hak rahmetiyle bir
fikir ruhuma verdi ki:
Camiü’l-ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye oldu-
ğu gibi, Asya Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük
bir dârülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya’da lâzımdır. tâ
ki İslâm kavimlerini, meselâ Arabistan, Hindistan, İran,
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
kıyametten sonra kurulacak olan
âlem.
akvam-ı islâmiye:
Müslüman ka-
vimler, milletler.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
Camiü’l-Ezher:
Mısır’daki Ezher
Üniversitenin adı.
dalâlet:
azgınlık, sapıklık.
dârülfünun:
üniversite.
dârülfünun-i islâmiye:
İslâmî
ilimler (fenler) akademisi.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
| 842 | Emirdağ Lâhikası – ıı
emsalsiz:
benzersiz.
evvel:
önce.
hâlet:
hal, durum.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
helâket:
yıkılma, mahvolma.
hizmet:
görev, vazife.
inkişaf:
ortaya çıkma, gelişme.
istibdad-ı mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
baskı, tam diktatörlük.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kavim:
millet; aralarında dil,
âdet, örf, kültür birliği olan in-
san topluluğu.
kısmet:
nasip.
kuvvet-i iman:
iman kuvveti.
mabeyn:
arasında.
mazlumiyet:
mazlumluk, zu-
lüm görmüşlük.
medrese:
yüksek mektep,
üniversite.
medrese-i umumîye:
umuma
ve her tarafa açık olan med-
rese, okul.
meselâ:
örneğin.
mübarek:
feyizli, bereketli.
niyet:
öncede düşünmek, be-
lemek.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
tasavvur:
bir şeyi zihinde dü-
şünme, tasarlama.
telif:
eser yazma.
uhuvvet:
kardeşlik, din kar-
deşliği.
uhuvvet-i imaniye:
imana ait,
imandan gelen kardeşlik.
vesile:
yol, vasıta, sebep.