Emirdağ Lâhikası - page 849

Œ
3 6 2
œ
Bera-i malûmathemresmîzatlara,hemdostlaramühimbirhakikatibeyanediyoruz:
üstadımız gençliğinde ve hatta çocukluğundan itiba-
ren izzet-i ilmiyeyi muhafaza için şiddetle halktan istiğna
ediyordu. zekât ve sadakayı kat’iyen almadığı gibi, İkin-
ci Mektupta da beyan edildiği üzere, hediyeyi kabul et-
miyordu. Bu hâlin, şimdiki ihtiyarlık ve zayıflık zamanın-
da devam edebilmesi için, Cenab-ı Hakkın rahmetiyle, o
istiğna düsturu hastalığa inkılâp etti. Yani mukabilsiz bir
lokma alsa, derhal hasta olur. o lokmayı yiyemiyor.
üstadımız gençliğinde bu kadar muhtaç değildi. tek
başına yaşadığı zamanlar pek az bir masraf kendisine kâ-
fi idi. Şimdi pek çok talebelerine tayın verdiği ve birkaç
hastalıkla hasta bulunduğu bir zamanda, o istiğna düstu-
runun muhafazası için, rahmet-i İlâhiye onu mukabilsiz
hediyelerden hasta ediyor.
Aynen öyle de, üstadımıza hürmet dahi manevî bir
hediye gibi olduğundan, şiddetle nâsın hürmetinden ve
elini öpmesinden kaçıyordu.
Tarihçe-iHayat’
ının ve İh-
tiyarlar lem’asının şahadetiyle, gençliğinde emsallerinin
fevkinde olarak, siirt’in tillo kasabasında inzivaya gir-
mişti. Ağrı vilâyetinde Şeyh Ahmed Hanî Hazretlerinin
türbesine kapandı. rusya’ya esir düştüğünde, doksan
kadar esir zabit kendisinin dinî derslerini şevkle dinledik-
leri hâlde, üsera kampında tatarların küçük hâli bir
Emirdağ Lâhikası – ıı | 849 |
resmî:
devletin olan, devlete ait,
devletle ilgili.
şehadat:
şahadetler, şahitlikler.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
talebe:
öğrenci.
Tarihçe-i hayat:
bir kimsenin ha-
yatını anlatan kitap; biyografi. Ri-
sale-i Nur’dan bir eser.
tayın:
ekmek, erzak, yiyecek.
türbe:
genellikle büyük zatların
mezarları üzerine yapılan kubbeli
yapı.
üsera:
esirler, tutsaklar.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zat:
kişi, şahıs, fert.
bera-i malûmat:
bilgi ve ma-
lûmat için, bilgi vermek için.
beyan:
bildirme, açıklama,
söyleme.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
dahi:
bile.
düstur:
kaide, esas, prensip.
emsal:
eşler, benzerler.
esir:
tutsak.
fevkinde:
üstünde.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı,
esası.
hâlî:
boş, bir şeyden uzak,
müstesna.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
inziva:
bir köşeye çekilme, tek
başına yaşama, dünya işlerin-
den vaz geçme, dünyadan el-
etek çekme.
istiğna:
çekinme.
istiğna:
ihtiyaçsızlık, gerek
duymazlık.
itibaren:
den beri, ...den baş-
layarak, itibar ederek.
izzet-i ilmiye:
ilmin izzeti, il-
min gerektirdiği ağırbaşlılık.
kâfi:
yeterli.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
masraf:
bir iş görmek veya bir
şey almak için harcanan para.
muhafaza:
koruma, saklama,
hıfzetme.
mukabil:
karşılık.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nâs:
insanlar.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
1...,839,840,841,842,843,844,845,846,847,848 850,851,852,853,854,855,856,857,858,859,...1032
Powered by FlippingBook