Emirdağ Lâhikası - page 858

Medresetüzzehra’nın halis ve nafakasını temin edemeyen
ve zamanını risale-i nur’a sarf eden talebelerine aynen
ve eski zaman ihsan-ı İlâhî neticesi olarak şimdi yanımız-
daki sermaye onların tayınlarıdır ve tayınlarına sarf edile-
cek. Ve kaç senedir benim yaptığım gibi, benim manevî
evlâtlarım, benim vereselerim aynen öyle yapmak vasi-
yet ediyorum. İnşaallah tam risale-i nur intişara başlasa,
o sermaye şimdiki fedakâr, kendini risale-i nur’a vakfe-
den şakirtlerden çok ziyade fedakâr talebelere kâfi gele-
cek ve manevî Medresetüzzehra ve Medrese-i nuriye çok
yerlerde açılacak, benim bedelime bu hakikate, bu hâle
manevî evlâtlarım ve has ve fedakâr hizmetkârlarım ve
nura kendini vakfeden kahraman ve herkesçe malûm
kardeşlerim bu vasiyetin tatbikine yardımlarını rica ediyo-
rum. risale-i nur itibarıyla bana hiç ihtiyaç kalmadığı için,
âlem-i berzaha gitmek benim için medar-ı sürurdur. siz
mahzun olmayınız. Belki beni tebrik ediniz ki, zahmetten
rahmete gidiyorum.
Çokhasta
SaidNursî
evet, biz üstadımızın bu vasiyetine şahidiz.
EmirdağlıÇalışkan,MustafaAcet,
SafranboluluHüsnü,ErmenekliZübeyir,
ÇoğolluBayram
ì®í
âlem-i berzah:
ruhların kıyamete
kadar kalacakları âlem; kabir
âlemi.
bedel:
yerine, adına, namına.
evlât:
çocuklar.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
hakikat:
gerçek, doğru.
halis:
saf, samimî.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
ihsan-ı ilâhî:
İlâhî ihsan; Cenab-ı
Hakkın mahlûkatına ihsan ettiği
bütün nimetler, ikramlar, hediye-
ler, bağışlar.
inşaallah:
Allah izin verirse.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
kâfi:
yeterli.
| 858 | Emirdağ Lâhikası – ıı
mahzun:
hüzünlü, kederli,
üzüntülü.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medar-ı sürur:
sevinç ve neşe
vesilesi, sebebi.
medrese-i Nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
nafaka:
geçimlik, geçinmek
için gerekli olan şey.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sarf:
harcama.
sermaye:
varlık, servet, biri-
kim.
şakirt:
talebe, öğrenci.
talebe:
öğrenci.
tatbik:
yerine getirme, uygu-
lama.
tayın:
ekmek, erzak, yiyecek.
temin:
sağlama.
vakfetme:
adama, bağışlama.
vasiyet:
bir kimsenin öldük-
ten sonra yapılmasını istediği
şeyler için, sağlığında verdiği
emir ve ısmarlama.
verese:
vârisler, mirasçılar, mi-
ras alanlar.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
ziyade:
çok, fazla.
1...,848,849,850,851,852,853,854,855,856,857 859,860,861,862,863,864,865,866,867,868,...1032
Powered by FlippingBook