Emirdağ Lâhikası - page 863

“Bu
Tarihçe-iHayat
’ın en mühim kısmı üç defa
Sebi-
lürreşad
tarafından, dört defa da otuz kırk seneden beri
hem eski harf, hem yeni harfle neşredilmiş ve içindeki
müdafaat parçaları da müteaddit mahkemelerin huzu-
runda okunmuş ve resmen de neşredilmiş. Yeni olarak,
Medine-i Münevvere gibi hariç yerlerden bir iki âlim
zatın, izah ve teflekkür nev’inden birkaç hakikatli mek-
tupları var. onun için mahkemelerin resmen bunlara ili-
flecek hiçbir ciheti yok.
Sani yen:
risale-i nur, kırk-elli senede bütün ehl-i si-
yasetin tazyikatı altında tek başına âlem-i İslâm’da harika
bir tarzda neşrolduğu hâlde, şimdi milyonlar naşirleri var-
ken, değil eski bir parti, dünya toplansa ona karşı bir sed
çekemez, mümkün değil. Belki bir ilânname hükmüne
geçer. onun için, nur talebeleri müteessir olmasınlar.
Sa l i sen:
Hem eski partinin bana karşı zulümlerini
helâl ettiğim, hem kur’ân’ın bir kanun-i esasiyesi olan
(1)
…'
ôr
No
G n
Qr
Rp
h l
In
Qp
RGn
h o
Qp
õn
J n
’n
h
yani, “Birisinin hatası ile baş-
kası, partisi, akrabâsı mes’ul olmaz, olamaz” diye, hem
Anadolu, hem Vilâyet-i Şarkiyede risale-i nur’la neşre-
dildiği sebebiyle, asayişe tam kuvvetli bir tarzda hizmet
edilmiş. demek bir manevî zabıta hükmünde, herkesin
kalbinde bir yasakçı bırakıyor. Bu noktaya binaen, risa-
le-i nur eski partinin dört beş hatasını yüz derece ziya-
deleştirmeye mânidir. Yüzde beş adamın hatasını dok-
san beşe de verip yirmi otuz derece ziyadeleştirmemiş.
onun için umum o partinin ekserisi iktidar partisi kadar
Emirdağ Lâhikası – ıı | 863 |
mâni:
engel.
medine-i münevvere:
Nurlu Me-
dine şehri.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
müdafaat:
müdafaalar.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müteaddit:
çeşitli.
müteessir:
üzgün.
naşir:
eser neşreden, yayınlayan.
neşir:
yayım, yayın.
nev:
tür, çeşit.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur hiz-
meti.
resmen:
resmî olarak, resmî bir
şekilde.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
set:
mani, perde, engel.
talebe:
öğrenci.
tarz:
biçim, şekil.
tazyikat:
tazyikler, baskılar, zor-
lamalar.
umum:
bütün, herkes.
vilâyet-i şarkiye:
Doğu ili.
zabıta:
güvenliği sağlama, asayişi
koruma.
zat:
şahsiyet.
ziyade:
Artma, çoğalma.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
asayiş:
emniyet; korku ve en-
dişeden uzak olma.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cihet:
yön, sebep, vesile.
defa:
kere, kez, yol.
ehl-i siyaset:
ülkenin idare-
siyle meşgul olanlar, siyaset
adamları, politikacılar.
ekserî:
çoğu kısmı.
hakikat:
gerçeği dile getiren.
hariç:
dışarı.
harika:
olağanüstü.
helâl:
bağışlama, alacağından
vaz geçme.
hizmet:
uğraşma, çalışma.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
hükmüne:
yerine, değerine.
iktidar:
hükümet idaresini
elde bulundurma.
ilânname:
ilân yazısı, içinde
ilân yazılı olan kâğıt.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kanun-ı esasiye:
ana prensip,
ana yasa.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
1.
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. (En’am Suresi: 15; Fatır Suresi: 18; Zümer
Suresi: 7.)
1...,853,854,855,856,857,858,859,860,861,862 864,865,866,867,868,869,870,871,872,873,...1032
Powered by FlippingBook