Ben fliddetli hasta olmasaydım daha konuflacaktım.
siz hizmetkârlarım tashih ve ıslah edersiniz. Hatta mü-
nasip görseniz, manen polislerin bir vazifesini gören ri-
sale-i nur’un asayifl hizmetinde polislere büyük bir kuv-
vet olan derslerine polisler herkesten ziyade taraftar ol-
mak lâzım gelirken, flimdi resmen taharri memuru sure-
tinde, polislik aleyhinde olan bu hizmeti polislere verme-
ye ruhum razı değil. onlara umumen hakkımı helâl etti-
ğimi söylersiniz.
Sad i sen:
Şiddetli bir teessüfle, leyle-i Miraç vaktin-
de Mirac-ı Şerif, şuhur-i selâse hürmetine vesile bekler-
ken,
Tarihçe-iHayat
hasebiyle taharri hâdisesi şiddetli
bir keder verdi. “sadaka belâyı def eder”
(1)
mealindeki
hadis-i sahîhin hükmüyle, risale-i nur Anadolu için be-
lâları def eder bir sadaka hükmüne geçtiği, ona beraat-
ler ve serbestiyetler verildiği zaman belâların def edilme-
si, ona hücum edildiği zaman belâların gelmesi yüz ha-
adisesi var ki, bazan zelzele ve fırtınalarla kaydedildiği gi-
bi, bu defa da hayatımda görmediğim tahtessıfır on se-
kiz dereceye yakın bir soğuk, taarruz ve taharrînin aynı
vaktinde geldi.
üstadımız şiddetli hastalığından fazla konuşamadı.
Hasta hâlinde hizmetkârına dedi: “Merak etmemeleri
için bera-i malûmat bazı dostlara ve bazı resmî zatlara
gönderirsiniz.”
Şiddetlihasta
Üstadımızınhizmetkârı
Emirdağ Lâhikası – ıı | 865 |
meal:
mana, anlam, mefhum.
merak:
endişe.
münasip:
uygun.
razı:
hoşnut olma, kabul etme.
resmen:
resmî olarak, resmî bir
şekilde.
resmî:
devletin olan, devlete ait,
devletle ilgili.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadaka:
Allah rızası için ihtiyaç sa-
hibi fakirlere yapılan yardım.
sadisen:
altıncı olarak.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şuhur-i selâse:
Üç Aylar; Recep,
Şaban ve Ramazan.
taarruz:
saldırma, sataşma, ilişme.
taharri:
soruşturma.
tahte’s-sıfır:
sıfırın altı.
taraftar:
taraflı, bir tarafı destek-
leyen.
Tarihçe-i hayat:
Said Nursî’nin ha-
yat hikayesini açıklayan ve Risale-
i Nur Külliyatından olan bir eser.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
teessüf:
üzülme, acı duyma.
umumen:
umumî olarak, bütün
olarak.
vesile:
fırsat, elverişli hal.
zat:
kişi, şahıs.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
ziyade:
çok, fazla.
aleyh:
karşı, karşıt.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakimiyetin sağlanması.
belâ:
musibet, sıkıntı.
beraat:
serbest kalma, suçsuz
bulunma, aklanma.
bera-i malûmat:
bilgi ve ma-
lûmat için, bilgi vermek için.
def:
kovma, uzaklaştırma.
defa:
kere, kez, yol.
hâdise:
olay.
hadis-i sahih:
sahih hadis,
hakkında şüphe edilemeyen
ve doğru senetlere ve ravilere
isnat edilerek müspet olarak
kesin bilinen hadis-i nebevî-
dir.
haseb:
dolayı, cihetince, gere-
ğince.
helâl:
bağışlama, alacağından
vaz geçme.
hizmet:
görev, vazife.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hükmüne:
yerine, değerine.
hüküm:
dinî kaide, kural.
hürmet:
şeref; saygı.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyi-
leştirme, düzeltme.
keder:
kaygı, acı, hüzün.
Leyle-i miraç:
Miraç Gecesi,
Hz. Muhammed’in Miraca çık-
tığı gece, Recep ayının 27. ge-
cesi.
manen:
mana bakımından,
manaca.
1.
Muhammed Atfîş el-Mağribî, Câmiu’ş-Şeml, 1: 464, hadîs no: 1741.