tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dâhilî asayişe
bütün kuvvetimizle yardım etmektir.
evet, mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, asa-
yişi muhafaza etmek içindir.
(1)
…'
ôr
No
G n
Qr
Rp
h l
In
Qp
RGn
h o
Qp
õn
Jn
’n
h
düsturu ile –ki, “Bir cani yüzünden onun kardeşi, hâne-
danı, çoluk çocuğu mes’ul olamaz”– işte bunun içindir
ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafaza-
ya çalışmışım. Bu kuvvet dâhile karşı değil, ancak haricî
tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr ayetin düsturuy-
la vazifemiz, dâhildeki asayişe bütün kuvvetimizle yardım
etmektir. onun içindir ki, âlem-i İslâm’da asayişi ihlâl
edici dâhilî muharebat ancak binde bir olmuştur. o da
aradaki bir içtihad farkından ileri gelmiştir. Ve cihad-ı
maneviyenin en büyük şartı da vazife-i İlâhiyeye karış-
mamaktır ki, “Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı
Hakka âittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükel-
lefiz.”
Ben de Celâleddin Harzemşah gibi, “Benim vazifem
hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Ce-
nab-ı Hakkın vazifesidir” deyip ihlâs ile hareket etmeyi
kur’ân’dan ders almışım.
Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü
düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer.
dâhilde ise öyle değildir. dâhildeki hareket, müspet bir
şekilde manevî tahribata karşı manevî, ihlâs sırrıyla ha-
reket etmektir. Hariçteki cihad başka, dâhildeki cihad
Emirdağ Lâhikası – ıı | 871 |
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
istimal:
kullanma.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
meslek:
gidiş, usul, yol.
mes’ul:
yükümlü.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
muhafaza:
koruma.
muhaberat:
savaşmalar.
mukabele:
karşılık.
muvaffak:
başaran, başarmış, ba-
şarılı.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
müspet:
olumlu.
set:
mani, perde, engel.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan bilgi.
şart:
koşul.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tecavüz:
saldırma, sataşma, baş-
kasının hakkına dokunma.
vazife:
görev.
vazife-i ilahiye:
doğrudan doğ-
ruya Allah’a ait olan iş ve vazife.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
asayiş:
emniyet; korku ve en-
dişeden uzak olma.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
cani:
cinayet işlemiş, kimse.
cihad:
düşmanla savaşma, Al-
lah yolunda malla ve canla
düşmana karşı savaşmak.
cihad-ı maneviye:
manevî ci-
hat, ilim, fikir, dua gibi manevî
unsurlarla din düşmanlarına
karşı koymak.
dâhil:
içeri, iç.
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile
ilgili.
düstur:
kanun, kural, esas.
ganimet:
savaşta düşmandan
ele geçirilen mal, para vs.
hanedan:
aile, soy-sop.
haricî:
dışa ait, dışarı ile ilgili.
hariç:
dışarı.
hizmet:
uğraşma, çalışma.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlaşılmasına
hizmet etme.
hükmüne:
yerine, değerine.
içtihat:
din âlimlerinin şer’î
esaslar dahilinde Kur’ân ve
sünnete uygun şekilde bir ko-
nuda fikir ortaya koymaları,
hüküm vermeleri.
1.
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. (En’âm Suresi: 164; İsra Suresi: 15; Fâtır
Suresi: 18; Zümer Suresi: 7.)