Emirdağ Lâhikası - page 874

Biz dünyaya bakmıyoruz. Baktığımız vakit de onlara
yardımcı olarak çalışıyoruz. Asayişi muhafazaya müspet
bir şekilde yardım ediyoruz. İşte bu gibi hakikatler itiba-
rıyla, bize zulüm de etseler hoş görmeliyiz.
risale-i nur’un neşri her tarafta kanaat-i tamme verdi
ki, demokratlar dine taraftardırlar. Şimdi bir risaleye iliş-
mek, vatan, millet maslahatına tamamen zıttır.
Bir mahrem risale vardı ki, o mahrem risalenin neşri-
ni men etmiştim. “öldükten sonra neşrolunsun” demiş-
tim. sonra mahkemeler alıp okudular, tetkik ettiler, son-
ra beraat verdiler. Mahkeme-i temyiz o beraati tasdik
etti. Ben de bunu dâhilde asayişi temin için ve yüzde
doksan beş masuma zarar gelmemesi için neşredenlere
izin verdim. “said, meşveretle neşredebilir” dedim.
Üçüncümese l e : Şimdi küfr-i mutlak, öyle cehen-
nem-i manevî neşrine çalışıyor ki, kâinatta hiçbir kâfir
ona yanaşmamak lâzım geliyor. kur’ân’ın “rahmeten
lil’âlemîn” olduğunun bir sırrı budur ki: nasıl Müslüman-
lara rahmettir; ahirete iman, Allah’a iman ihtimalini ver-
mesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün âleme ve nev-i be-
şere rahmet olmasına bir nükte, bir işarettir ki, o mane-
vî cehennemden dünyada da onları bir derece kurtarmış.
Hâlbuki şimdi fen ve felsefenin dalâlet kısmı, yani
kur’ân’la barışmayan, yoldan çıkmış, kur’ân’a muhale-
fet eden kısmı, küfr-i mutlakı komünistler tarzında neşre
başladılar. komünistlik perdesinde anarşistliği netice ve-
recek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
kıyametten sonra kurulacak olan
âlem.
âlem:
dünya, cihan.
anarşist:
hiçbir düzen ve otorite
tanımayan, karışıklık ve bozgun-
culuktan yana olan, ondan fayda
uman kimse.
asayiş:
emniyet; korku ve endi-
şeden uzak olma.
beraat:
serbest kalma, suçsuz bu-
lunma, aklanma.
cehennem-i manevî:
manevî ce-
hennem, cehennem gibi sıkıcı.
dâhil:
içeri, iç.
dalâlet:
azgınlık, sapıklık.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından inceleyen
ilim.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
hakikat:
gerçek, doğru.
ihtimal:
olabilirlik.
iman:
inanç, itikat.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kanaat-i tamme:
tam kanaat. ke-
sin, şüphe edilmeyen düşünce, fi-
kir.
komünist:
bütün malların ortak-
laşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin
olmadığı iddiasında bulunan dü-
zen in mensubu olan kimse.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkar.
mahkeme-i temyiz:
temyiz mah-
kemesi, mahkeme kararlarının yo-
lunda verilip verilmediğini tetkik
etmekle görevli makam, yargıtay.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
maslahat:
fayda, maksat.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
| 874 | Emirdağ Lâhikası – ıı
men:
yasak etme, engelleme.
mesele:
konu.
meşveret:
müşavere, bir konu
hakkında çeşitli ve ehil şahıs-
lardan fikir alma, danışma.
muhafaza:
koruma.
muhalefet:
uygun olmama,
aykırılık, zıtlık, ayrılık, muha-
liflik.
münafık:
nifak sokan, iki yüz-
lülük eden, ara bozucu.
müspet:
olumlu.
neşir:
yayım, yayın.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
rahmeten li’l-âlemîn:
bütün
âlemlere rahmet olan, Hz. Mu-
hammed (asm).
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan
bilgi.
suret:
biçim, şekil, tarz.
taraftar:
benimseyen, isteyen.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
temîn:
sağlama.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
vasıta:
vesile, neden, aracı.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
1...,864,865,866,867,868,869,870,871,872,873 875,876,877,878,879,880,881,882,883,884,...1032
Powered by FlippingBook