Emirdağ Lâhikası - page 875

müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmaya
başlandığı için, şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir,
yaşamaz. “dinsiz bir millet yaşamaz” hükmü bu noktaya
işarettir. küfr-i mutlak olduğu zaman, hakikat-i hâlde ya-
şanmaz. onun için, kur’ân-ı Hakîm, bu asırda bir mu’ci-
ze-i maneviyesi olarak risale-i nur şakirtlerine bu dersi
vermiş ki, küfr-i mutlaka, anarşistliğe karşı sed çeksin.
Hem çekmiş. evet Çin’i, hem yarı Avrupayı ve Balkan-
ları istilâ eden bu cereyana karşı bizi muhafaza eden
kur’ân-ı Hakîm’in bu dersidir ki, o hücuma karşı sed
çekmiş, bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur.
demek bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine
girip, ya Hristiyan ve Yahudî, hususan bolşevik gibi ol-
mak... Çünkü, bir İsevi, Müslüman olsa, İsâ Aleyhisselâ-
mı daha ziyade sever. Bir Mûsevî, Müslüman olsa, Mûsa
Aleyhisselâmı daha ziyade sever. Fakat bir Müslüman,
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın zincirinden çıksa,
dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarflist olur; ru-
hunda kemalâta medar hiçbir hâlet kalmaz. Vicdanı te-
fessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.
onun için, Cenab-ı Hakka flükür, kur’ân-ı Hakîm’in
işarat-ı gaybiyesi ile, kahraman türk ve Arab milletleri
içinde lisan-ı türkî ve Arabî ile bu asrı kurtaracak bir
mu’cize-i kur’âniyenin risale-i nur namıyla bir dersi in-
tişara başlamış. Ve on altı sene evvel 600 bin adamın
imanını kurtardığı gibi, şimdi milyonlardan geçtiği sabit
olmuş.
Emirdağ Lâhikası – ıı | 875 |
bul etmeme, kesin ve tam bir in-
kar.
lisan-ı Türkî:
Türklerin dili, Türkçe.
medar:
sebep, vesile.
mu’cize-i kur’âniye:
Kur’ân’a ait
mu’cize.
mu’cize-i manevîye:
manevî mu-
cize.
muhafaza:
koruma.
musevî:
Hz. Mûsa’nın (as) din ve
şeriatına bağlı olan, kimse, Yahudi.
müfrit:
aşırı.
nam:
ad, isim.
neşir:
yayım, yayın.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlanmış.
set:
mani, perde, engel.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
teşekkür.
tefessüh:
çürüme, çürüyüp da-
ğılma, bozulma, kokuşma.
vasıta:
vesile, neden, aracı.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi kö-
tüden ayırabilen, iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
ziyade:
çok, fazla.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât
ve selâm onun üzerine olsun.
aleyhisselâm:
Allah’ın selamı
onun üzerine olsun.
anarşist:
hiçbir düzen ve oto-
rite tanımayan, karışıklık ve
bozgunculuktan yana olan,
ondan fayda uman kimse.
arabî:
Arapça.
asr:
yüzyıl.
bolşevik:
Rus komünisti.
Cenab-ı hak:
hakkın ta ken-
disi olan şeref ve azamet sa-
hibi yüce Allah.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
evvel:
önce.
hakikat-ı hâl:
durumun ger-
çek yönü, işin aslı.
hâlet:
hâl, suret, keyfiyet.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüküm:
kural.
iman:
inanç, itikat.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
isevî:
Hz. İsa’nın dininden
olanlar.
istilâ:
ele geçirme, kaplama,
yayılma.
işarat-ı gaybiye:
gaypla ilgili
işaretler; Hz. Peygamber, müç-
tehit imamlar tarafından
gayba ait verilen haberler, işa-
ret yolu ile yapılan açıklama-
lar.
kabil:
mümkün, ihtimal daire-
sinde.
kemalât:
kemaller, olgunluk-
lar, mükemmellikler.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
1...,865,866,867,868,869,870,871,872,873,874 876,877,878,879,880,881,882,883,884,885,...1032
Powered by FlippingBook