başkadır. Şimdi milyonlar hakikî talebeleri Cenab-ı Hak
bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dâhilde ancak asa-
yişi muhafaza için müspet hareket edeceğiz. Bu zaman-
da dâhil ve hariçteki cihad-ı maneviyedeki fark pek azîm-
dir.
Bi r mese l eda ha var ;
o da çok ehemmiyetlidir.
Hükm-i kur’âna göre, bu zamanda mimsiz medeniyetin
icabatından olarak hacat-ı zaruriye dörtten yirmiye çık-
mıfl. tiryakilikle, görenekle ve itiyadla, hacat-ı gayr-i za-
ruriye, hacat-ı zaruriye hükmüne geçmiş. Ahirete iman
ettiği hâlde, “zaruret var” diye ve zaruret zannıyla dün-
ya menfaati ve maişet derdi için dünyayı ahirete tercih
ediyor.
kırk sene evvel, bir başkumandan beni bir parça dün-
yaya alıştırmak için bazı kumandanları, hatta hocaları
benim yanıma gönderdi. onlar dediler:
“Biz şimdi mecburuz.
(1)
p
äGn
Qƒo
¶r
``n
Ùr
G o
í«/
Ño
J p
äGn
Qho
ôn
°†dG s
¿p
G
kaidesiyle, Avrupa’nın bazı usullerini medeniyetin icap-
larını taklide mecburuz” dediler.
Ben de dedim: “Çok aldanmışsınız. zaruret sû-i ihti-
yârdan gelse, kat’iyen doğru değildir; haramı helâl et-
mez. sû-i ihtiyârdan gelmezse, yani zaruret haram yo-
luyla olmamışsa zararı yok. Meselâ; Bir adam sû-i ihtiyâ-
rıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etse ve sarhoşluk-
la bir cinayet yapsa, hüküm aleyhine cari olur, mazur sa-
yılmaz, ceza görür. Çünkü, sû-i ihtiyârıyla bu zaruret
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
kıyametten sonra kurulacak olan
âlem.
asayiş:
emniyet; korku ve endi-
şeden uzak olma.
azîm:
büyük.
başkumandan:
başkomutan, bir
devletin silahlı kuvvetlerinin en
yüksek rütbelisi.
cihad-ı maneviye:
manevî cihat,
ilim, fikir, dua gibi manevî unsur-
larla din düşmanlarına karşı koy-
mak.
dahil:
içeride.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce.
hacat-ı gayr-i zaruriye:
gerekli ol-
mayan istekler, zarurî olmayan ih-
tiyaçlar, ihtiyaç olmadığı hâlde ih-
tiyaç hâlini almış şeyler.
hacat-ı zaruriye:
zorunlu ih-
tiyaçlar, gerekli ihtiyaçlar.
hakikî:
gerçek.
haram:
İslâmiyetçe yasakla-
nan işler.
hariç:
dışarıda.
helâl:
Allah’ın müsaade ettiği
şey, din bakımından günah ol-
mayan şey.
hükm-i kur’ân:
Kur’ân’ın
hükmü, emri.
hükmüne:
yerine, değerine.
icabat:
icaplar, gerekenler, lâ-
zım gelenler; bir iş için gerekli
olanlar.
icap:
gerekme hâli, lâzım, ge-
rekli, lüzum.
iman:
inanç, itikat.
itiyat:
âdet edinme, alışkanlık
haline getirme, alışkanlık.
kaide:
kural, esas, düstur.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
kumandan:
komutan.
maişet:
geçim, geçinme.
menfaat:
fayda.
mesele:
konu.
muhafaza:
koruma.
müspet:
olumlu.
sû-i ihtiyâr:
kötü seçim, seç-
menin fenalığı.
talebe:
öğrenci.
tiryaki:
bir şeye vazgeçeme-
yecek derecede alışmış olan.
usul:
metot, düzen.
zaruret:
zorunluluk, mecburi-
yet.
1.
Zaruretler haramı helâl edebilir.
| 872 | Emirdağ Lâhikası – ıı