i
kiNCisi
:
on beş sene benim yanımda okumuş ve yirmi
seneye yakın müftülük etmiş ve kırk seneden beri birtek
defadan başka görmediğim ve bütün kardeşlerim, akra-
balarım içinde hayatta bir o kalmış olan kardeşimi ve ço-
cuklarını ziyaret etmek ve onlarla görüşmek.
Ü
ÇÜNCÜsÜ
:
eski said’in ve Yeni said’in mühim üstad-
larından olan ve onun müridleri olan Mevlevîlerin her
yerde risale-i nur’la alâkadarlıkları cihetiyle çok alâka-
dar olduğum ve İmam-ı rabbanî, İmam-ı gazalî gibi mü-
him bir üstadım olan Mevlânâ Celâeddin’i ziyaret için
gitmiştim.
Hem,
Tarihçe-iHayat
’ta insanlarla görüşemediğime
dair neşredilen yazı ki, “ziyaretçilerle görüşemiyorum.”
nasıl ki, hediyelerden men etmek için Cenab-ı Hak has-
talık verdiği gibi, bu hürmetkârâne ziyaret de bir nevi he-
diye-i maneviye olduğundan, sesim kesilip bir eser-i ina-
yet olarak konuflmaktan men olunduğumdan kardeflimin
evine dahi gidemedim ki, konuflmayayım. Hiç olmazsa
konya’da iki üç gün kalmak zarurî iken mecburî olarak
bir saat içinde namazımı kılıp dönmüflüm. Fakat orada
bana birden bire öyle bir vaziyet verildi ki, bütün gazete-
lerde neflrettiler. kırk senedir bir defadan baflka görüfl-
mediğim kardeflimin evine dahi gidip görüflemediğim ve
konuflamadığım hâlde, sanki binler adamlarla görüflmü-
flüm gibi muamele gördüm.
gerçi, polislerin, aldıkları emre binaen o vaziyetleri
cidden büyük bir sehiv idi. Fakat bu fliddetli hastalıklı
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
Cenab-ı hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dair:
alakalı, ilgili.
.
| 838 | Emirdağ Lâhikası – ıı
defa:
kere, kez, yol.
eser-i inayet:
lütuf eseri; ih-
san, iyilik, yardım alâmeti.
gerçi:
her ne kadar.
hediye-i maneviye:
manevî
hediye.
hürmetkâr:
hürmet eden,
saygılı.
mecburî:
zorunlu.
men:
yasak etme, engelleme.
mevlâna:
Celâleddin-i Rumî.
mevlevî:
Mevlevîlik tarikatına
mensup kimse.
muamele:
işlem.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mürit:
tarikatta bir şeyh ve
mürşide bağlanarak tarikat
usul ve âdetleri ile tasavvufî
hakikatleri öğrenen kimse.
neşir:
yayım, yayın.
nevi:
çeşit.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sehiv:
hata, yanlışlık.
Tarihçe-i hayat:
Said Nursî’nin
hayat hikayesini açıklayan ve
Risale-i Nur Külliyatından olan
bir eser.
üstat:
bir ilim ve sanatta üs-
tün olan kimse, öğretmen.
vaziyet:
durum.
zarurî:
zorunlu.