İçtihat ve fetvalarıyla müçtehit ve bir fakih olarak kabul edildi. Çok sayıda fetva veren yedi Sahabe
arasında yer aldı. İslâm hukuku dalında yetiştirdiği talebeleri vasıtasıyla, bu alandaki görüşleri ümmetin
arasında yayılmış oldu. Sünnet-i seniye konusunda başvurulacak kişilerin en önemlileri arasında ilk
sıralarda gelir. Çok güçlü bir hafızaya sahip olması ve Peygamber Efendimizin (
ASM
) her hareketini titizlikle
takip etmesinden ötürü verdiği bilgiler çok önemlidir. 2210 hadis rivayet etmiştir. Böylece en çok hadis
rivayet edenlerin arasında dördüncü sırada yer alır. Rivayet ettiği hadislerin ilgili konuları da çok
önemlidir. Meselâ; Peygamber Efendimizin aile hayatı, günlük hal ve hareketleri, ahlâkı, Veda Haccı,
cahiliye dönemi tarihi, kadınlarla alâkalı hükümler, ibadetler, v.s.dir.
aLi (
RA
):
Hz. Ali (
RA
). Hz. Peygamberin damadı, Hulefa-i Raşidîn’in dördüncüsüdür. Hicretten yaklaşık
yirmi iki yıl önce (m. 600) doğduğu rivayet edilen Hz. Ali’nin babası Hz. Peygamberin amcası Ebu Talib,
annesi de Fatıma bint Esed b. Haşim’dir. Hz. Muhammed’in peygamberliğine ilk iman eden çocuk olan
Hz. Ali, Hicret sırasında Mekke’de kalmış, geceyi Hz. Peygamberin yatağında geçirerek onun evde olduğu
kanaatini uyandırmıştır. Hicretin ikinci yılında Hz. Peygamberin (
ASM
) kızı Fatıma ile evlenen Hz. Ali’nin
bu evlilikten Hasan, Hüseyin ile Zeynep ve Ümmü Gülsüm adlı çocukları olmuştur. (Muhsin adlı çocukları
ise henüz bebekken ölmüştür.) Esedullah (Allah’ın aslanı) ünvanıyla anılmıştır. Hz. Peygambere kâtiplik
de yapan Hz. Ali, Hudeybiye Anlaşmasını yazmıştır. Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’deki putları imha
etme görevi ona verilmiştir. İlk üç halife döneminde de idarî görevlerde bulunan Hz. Ali, Hz. Osman’ın
şehit edilmesiyle birlikte seçimle halife olmuştur. Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde İslâm tarihinin en üzücü
olaylarından Cemel Vakası (Hz. Aişe önderliğindeki ordu ile yapılan savaş) ile Hz. Muaviye ile yapılan
Sıffin savaşları meydana geldi. Hicrî 19 veya 21 Ramazan’da (26 veya 28 Ocak 661’de) Kûfe’de, Haricî
Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli bir hançerle şehit edildi. Hz. Ali Kufe’ye (Necef) defnedilmiştir.
Hz. Ali’nin, kendisine Hz. Peygamber (
ASM
) tarafından verilen “Ebu Turab” lakabından başka “el-Murtaza”
ve “Esedullâhi’l-Gâlib” gibi lakapları da vardır. Çocukluğunda puta tapmadığı için daha sonraları
“Kerremallahu Vecheh” dua cümlesiyle de anılmıştır.
aLi EkBEr Şah:
1950-52 yılları arasında Türkiye’ye gelen Pakistan Milli Eğitim Bakan Vekilidir. Kendi
isteği üzerine Bediüzzaman Hazretleriyle Emirdağ’da görüşmüştür. Görüşmesinde Bediüzzaman
Hazretlerinden Risale-i Nur hizmeti ve Islâm dünyasının durumu hakkında bilgi almıştır. Görüşmeleri
esnasında Bediüzzaman Hazretleri tarafından talebeliğe kabul edilen Ali Ekber Şah memleketine
döndükten sonra çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yazarak Bediüzzaman Hazretlerini, risaleleri ve
Türkiye’deki Islâmî inkişafı anlatmıştır.
aLi rıZa (mahkEmE rEisi):
Muğlalı olan Ali Rıza Balaban, 1943 senesinde Bediüzzaman Said
Nursî’nin talebeleriyle birlikte yargılandığı Denizli mahkemesinin reisi idi. Mahkeme süresince adaletten
ayrılmadı. Risale-i Nur’un hizmet tarihinde mühim bir dönüm noktası olan Denizli mahkemesinin ilk
beraat kararını vermişti. Bu karar üzerine Üstat Bediüzzaman Hakim Ali Rıza Balaban ve adaletten
ayrılmayan diğer hakimler hakkında şöyle demişti: “Hakim-i adil ile beraber, hakikî adalete çalışan
zatlar, değil yalnız bizi, belki Anadolu’yu ve Âlem-i İslâmı manen minnettar eylemişler.”
aLi rıZa EFENdi (FETVa EmiNi):
İstanbul’un eski fetva eminlerinden olan Ali Rıza Efendi, İstanbul
ulemasının önde gelen isimlerinden biridir. Risalelerde kendisinden “İstanbul ulemasının en büyüğü
ve en müdakkiki ve çok zaman müftiü’l-enam olan eski fetva emini meşhur Ali Rıza Efendi” şeklinde
bahsedilmektedir.
Ali Rıza Efendi, medrese mensuplarının ve resmî vazifede bulunan hocaların Risale-i Nur aleyhinde
bulunduğu zamanlarda onların aksine Risale-i Nur’a taraftar olmuştur. Risale-i Nur ve Bediüzzaman
Hazretleri hakkında takdirkâr ifadeler içeren mektupları bulunmaktadır. Mektuplarında risalelerin ifade
tarzının hiçbir eserde bulunmadığını, eserlerin müceddid-i din olup tam doğru olduğunu, zor şartlar
altında bu eserleri meydana getiren Bediüzzaman Hazretlerinin İslâm dinine büyük hizmet ettiğini
beyan etmiştir.
Ş
ahıs
B
ilgileri
| 890 | Emirdağ Lâhikası