1959 yılında vefat etti. Hafız Mustafa altı yaşında hafız oldu. İstiklâl Harbinde vatan savunmasına katıldı.
Gazi olan Hafız Mustafa savaştan sonra kendisine bağlanmak istenen gazi maaşını almayı kabul etmedi.
Risale-i Nur’da bir çok yerde kendisinden ve hizmetlerinden bahsedilir. Hafız Mustafa vefat ettiğinde
Bediüzzaman Hazretleri onun 20 sene boyunca ikinci bir Hafız Ali olarak vazifesini tam yaptığını, âlem-i
nura ve berzaha, Hafız Ali ve Hasan Feyzi gibi kardeşlerinin yanına gittiğini belirtir.
hakkı EFENdi:
Asıl ismi Hakkı Tığlı olan Hakkı Efendi 1875’te doğdu. Bediüzzaman Hazretlerinin ilk
talebelerindendir. Eğirdir müftüsü Hüsnü Efendinin kardeşi ve Bediüzzaman’a karşı olan ve sıkıntı veren
öğretmen Tevfik Tığlı’nın amcasıdır. 1935 senesinde sevk edildikleri Eskişehir Hapishanesinde
Bediüzzaman’la birlikte kaldı. Hakkı Efendi ömrünün en mesut anlarının Üstadıyla birlikte Eskişehir
Hapishanesinde geçirdiği anlar olduğunu söylerdi.
haLiL ÇaLıŞkaN:
Emirdağ’da Bediüzzaman Hazretlerine hizmet eden Çalışkanlar Hanedanından
Osman Çalışkan’ın oğludur. Halil Çalışkan babasının vefatından sonra, 2 Eylül 1965 tarihinde, 35 yaşında
iken, kanser sebebiyle vefat etti ve Eskişehir kabristanlığına defnedildi.
haLiL iBrahim:
1897 senesinde dünyaya gelen Halil İbrahim Çöllüoğlu, 1956’da vefat etti. Milâs’ta
dedelerinden miras kalan tarihî Çöllüoğlu Hanında hancılık ve otelcilik yaparak geçimini temin ederdi.
Âlim ve şair bir zat olan Halil İbrahim’in Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Lem’alar, Kastamonu Lâhikası ve
Emirdağ Lâhikalarında şiirleri bulunmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri onun şiirlerindeki Risale-i Nur’a
dair güzel tabirlerin ihlâsından kaynaklandığını belirtmektedir.
1943 senesinde Denizli Hapishanesine sevk edildikten sonra Bediüzzaman Hazretleriyle birlikte
dokuz ay kaldı. Denizli hapsinin o zor şartlarında sarsılmayan bu talebesi hakkında Bediüzzaman,
“Milâslı Halil İbrahim hakikaten Risale-i Nur’un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şakirdidir. O kasaba
onunla iftihar etmeli” şeklinde takdirkâr ifadeler kullanmaktadır.
haLiL ÖZYÖrÜk:
1884 İzmir doğumlu Halil Özyörük, devlet ve siyaset adamıdır. Halil Özyörük,
Ankara Hukuk Fakültesinden mezun oldu ve önemli adalet hizmetlerinde bulundu. Dokuzuncu dönem
İzmir milletvekilliği, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları yaptı. 1960 yılında vefat etti. Risale-i Nur aleyhine
açılan davalarda üç kez beraat kararı vermiştir.
hamZa EmEk:
1922 yılında Emirdağ’da dünyaya geldi. 1991’de vefat etti. Bediüzzaman Hazretleriyle
ilk olarak 1944’de İstanbul Vefa Lisesinin son sınıfındayken tanıştı. O sıralarda okulu bitirme imtihanları
için İstanbul’da Reşadiye Otelinde kalan Hamza Emek, otelde tanıştığı Ömer isimli bir şahsın tavsiyesi
üzerine Emirdağ’ına gitti ve Bediüzzaman Hazretleriyle görüştü. Bu görüşmesinin ardından Risale-i Nur’a
sadakatle hizmet etti. 27 Mayıs İhtilâlinden sonra Emirdağ’da tutuklandı. Bir müddet Emirdağ ve
Bolvadin hapishanelerinde kaldı. Ömrünün sonuna kadar Nur hizmetlerini sürdürdü.
hamZa (mÜkÜsLÜ, EFENdi, mOLLa):
Müküs (Bahçesaray) Dicle Nehrinin kendisinden çıktığı Van’ın
küçük bir kazasıdır. Hamza Efendi Müküs’e nispet edilerek anılır. Üstadın en eski talebelerinden olan
Müküslü Hamza, 1920 yıllarında İşaratü’l-İ’caz tefsirinin kâtipliğini yapan, Arapça İşaratü’l-İ’caz’ın ilk
baskılarında kitabın sonunda, Üstadın hayatını ilk kaleme alan zattır. İşaratü’l-İ’caz’ı ve Onuncu Sözü
ilk defa neşreden yine Müküslü Hamza’dır. 1960 yılında vefat etmiştir.
haNım:
Üstat Bediüzzaman’ın kızkardeşidir. İsmi Hânım’dır. Âlim ve faziletli bir hanımefendi olduğu
için isminin önüne “Âlime” sıfatıyla kayıtlara geçmiştir. Ancak bazı kaynaklarda bu ince nokta
bilinmediği için, Âlime olma sıfatı yanlışlıkla isim olarak kullanılmıştır. On beş yıl Şam’da müderriselik
yaptı. 1919 yılında hacca gitti. Yedinci seferi olan 1944 yılında sedye ile tavaf ederken vefat etti. Üstat
Bediüzzaman ondan, Meyve Risalesinin On Birinci Meselesinde “Hacca gidip sekerat içinde tavaf
ederken, tavaf içinde vefat eden Âlime Hanım namındaki merhume hemşirem” diyerek bahseder.
Âlime Hanım, Molla Said isimli bir zatla evlendi ve bu evliliklerinden hiç çocukları olmadı. Molla Said
Şam’da talebelerine ders verdiği sırada yanıldığı zaman talebeleri, Âlime Hanımı kastederek, “Seyda,
isterseniz bu dersi yarın Seyyideden (Hanıma) sorduktan sonra bize anlatın” dedikleri nakledilir.
Ş
ahıs
B
ilgileri
| 900 | Emirdağ Lâhikası