hasaN (
RA
):
Hz. Peygamberin torunu, Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin büyük oğludur. Hicrî 3. yılda Medine’de
dünyada geldi. İsmini bizzat Hz. Peygamber vermiştir ve kulağına ezan okumuştur. Hz. Hasan babasının
hilâfetinde yanında bulunmuş, babası şehit edilince Kûfelilerin biatıyla halife seçilmiştir. Resul-i Ekrem’in
torunu Hz. Hasan, Muaviye’nin davasında ısrarlı davranması karşısında Müslüman kanının dökülmesini
istemeyerek hilâfetten feragat etmiştir. Resullullah, o ve kardeşi için “Cennetin Efendileri” diye haber
vermiştir. Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere “Şerif” unvanı verilmiştir. Hicrî 49/669’da Medine’de vefat
eden Hz. Hasan Hz. Peygamberden 13 hadis rivayet etmiştir. Hz. Hasan kardeşi Hz. Hüseyin’le birlikte
Hz. Peygamberin neslini günümüze kadar devam ettiren iki kişiden biridir.
hasaN aTıF:
İsmi risalelerde Atıf, Kürt Atıf, Aydınlı Hasan, Aydınlı Hasan Atıf olarak da geçmektedir.
Aslen Sinopludur. Birinci Dünya Savaşı vatan savunmasına katılan Hasan Atıf Sinop’ta tahrirat
kâtipliğinde görevliydi. Daha sonra telgrafçılığa başladı ve bu büyük savaşta telgrafçılık yaparak askerlik
görevini tamamladı.
Hasan Atıf risalelerle tanıştıktan sonra güzel el yazısıyla yazmaya başladı. Onun bu şekilde risaleleri
yazıp çoğaltmasını beğenen ve takdir eden Bediüzzaman Hazretleri yazdığı bir risalenin altına şu notu
düşmüştü: “Hadsiz barekâllah, hadsiz maşaallah, hadsiz es’adekümullah.”
Üstat ve talebelerinin 1943 yılında Denizli Hapsine sevk edildikleri günlerde, Hasan Atıf Sandıklı’da
on yedi gün hapiste kaldı. Daha sonra Dazkırı, Çivril, Isparta; oradan da Denizli’ye götürüldü. Bir gün
sonra da Bediüzzaman Hazretlerini getirmişlerdi. Hapishaneden mahkemeye Üstatla birlikte gidip
geliyorlardı. Risalelerde kendisinden Kürt Atıf olarak bahsedilmesini ise Son Şahitler’in ikinci cildinde
şu şekilde anlatır: “1933’den evvel hastalanmış, 45 kiloya düşmüş, kendime sıcak bir yer arıyordum.
Sandıklı’ya, daha sonra ise Nazilli’ye gelmiştim. Sandıklı’nın Kızılören köyündeydim. Çivril kaymakamı
bizimle alâkadar olmuş, Ankara’ya aleyhimize telgraf çekmiş, bu telgrafta ‘Bir Kürt varken, başımıza
bir Kürt daha çıktı’ diye benden ‘Kürt’ diye bahsetmişti. Bu sebepten Kastamonu Lâhikasında ‘Kürt Atıf’
diye geçmektedir.”
hasaN FEYZi:
Tam adı Hasan Feyzi Yüreğil’dir. Şair, edip, mutasavvıf ve muallim bir zat olan Hasan
Feyzi 1895 yılında Denizli’de doğdu 13 Kasım 1946 yılında vefat etti.
Melâmi tarikati şeyhlerinden olan Hasan Feyzi Yüreğil aynı zamanda Denizli’nin Çivril kazasının
Güveçli köyünde muallim olarak imana ve Kur’ân’a hizmet eden bir hakikat adamı idi. Bediüzzaman
Hazretleriyle 1943 yılında Denizli’de tanışmıştır. Tanıştıktan sonra vefatına kadar yaklaşık 2,5 yıla yakın
bir süre Risale-i Nur hizmetinde bulunmuştur. Bediüzzaman Hazretlerinin “Benim bedelime şehit oldu”
dediği talebelerinden biridir. Evet, “Bab-ı feyzinden ırak olmayı asla çekemem/ Dahi nezrim bu ki canım
sana kurban olacak,” diyen Hasan Feyzi, Üstadının bedeline şehit olmayı istemiş ve olmuştur.
Bediüzzaman Hazretleri bir mektubunda Hasan Feyzi’nin kısa süreli, fakat değerli hizmetinden ve kendi
bedeline şehit oluşundan şu şekilde bahseder:
“Merhum Hasan Feyzi kardeşimiz, aynen şehit merhum Hafız Ali misillü, bir mektubunda dediği gibi
‘Dahi nezrim bu ki, canım sana kurban olacak!’ dediğini tasdiken Üstad’ına bedel, şehit kardeşi büyük
Hafız Ali’nin yanına gitmiş. Bu zat-ı zülcenaheyn, ehl-i kalp ve gayet yüksek bir ehl-i ilim ve hakikat,
otuz sene muallimlik perdesi altında imana hizmet etmiş ve on seneden beri Risale-i Nur’u elde edip,
gizli perde altında çalışmış. Sonra da iki sene zarfında doğrudan doğruya Risale-i Nur’un yüksek
hikmetlerini ve kemâlatını çekinmeyerek ruh-u caniyle herkese ilân etmiştir.”
hasaN hÜsNÜ ErdEm:
(1889-1974) Türkiye Cumhuriyetinin altıncı Diyanet İşleri başkanı. 1889
yılında Akseki’nin Sadıklar köyünde doğdu. Arapça tahsilini bitirerek icazet aldı.
Medresetü’l-Mütehassısîn’ın fıkıh ve usul-i fıkıh bölümünden mezun oldu. 1952-1959 yılları arasında
A.Ü. İlâhiyat Fakültesinde tefsir dersleri verdi. Ömer Nasuhi Bilmen’in emekliye ayrılmasında sonra
Diyanet İşleri Başkanlığına getirildi. Burada yaptığı en önemli hizmet, başkanlığın kuruluş ve görevleri
hakkında bir kanun hazırlatması ve tekâmül kursları açtırmasıdır.
Emirdağ Lâhikası | 901 |
Ş
ahıs
B
ilgileri