Emirdağ Lâhikası - page 350

ruhunda ve ciddiyetinde, az bir zamanda sizleri buldu.
Bir iken on Mustafa oldu.
SaidNursî
ì®í
Œ
151
œ
Aziz,MuhteremKardeşim!
evvelâ zatınızın bir risale kadar cami ve uzun ve mü-
dakkikane hararetli mektubunuzu kemal-i merakla oku-
dum. peşin olarak size bunu beyan ediyorum ki, risale-i
nur’un üstadı ve risale-i nur’a
Celcelûtiye
kasidesinde
rumuzlu işaretiyle pekçok alâkadarlık gösteren ve benim
hakaik-ı imaniyede hususî üstadım, İmam-ı Ali’dir (
rA
).
Ve
(1)
»'
Hr
ôo
?r
dG »/
a n
Is
On
ƒn
ªr
dG s
’p
G Gk
ôr
Ln
G p
¬r
«n
?n
Y r
ºo
µo
?n
Är
°Sn
G n
B’ r
?o
b
ayetinin
nassıyla, Âl-i Beytin muhabbeti, risale-i nur’da ve mes-
leğimizde bir esastır ve Vehhabîlik damarı, hiçbir cihette
nurun hakikî şakirtlerinde olmamak lâzım geliyor. Fa-
kat, madem bu zamanda zındıka ve ehl-i dalâlet ihtilâf-
tan istifade edip, ehl-i imanı şaşırtıp ve şeairi bozarak
kur’ân ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanları var; elbet-
te bu müthiş düşmana karşı cüz’î teferruata dair medar-ı
ihtilâf münakaşaların kapısını açmamak gerektir.
Hem, ölmüş insanları zemmetmek, hiç lüzumu yok.
onlar, dâr-ı ahirete, mahall-i cezaya gitmişler. lüzum-
suz, zararlı, onların kusurlarını beyan etmek, emrolunan
muhabbet-i Âl-i Beytin muktezası değildir ve lâzım da
alâkadar:
ilgili, ilişki.
aleyh:
karşı, karşıt.
âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in (asm)
ailesinden olan, Hz. Muhammed’in
(asm) ev halkı.
aziz:
değerli.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cami:
toplayan, içine alan, kapsa-
yan.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset ha-
reketi.
ciddiyet:
ciddîlik.
cihet:
yön, sebep, vesile.
cüz’î:
küçük, az.
dair:
alakalı, ilgili.
dâr-ı ahiret:
ahiret yurdu.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
evvelâ:
öncelikle.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikî:
gerçek.
hararet:
ateşlilik, coşkunluk, he-
yecanlılık.
hususî:
özel.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı
görüş ve düşünüş, fikir ayrılığı.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
kaside:
övgü maksadıyla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
kemal-i merak:
merakın son de-
recesi, tam bir merak.
madem:
çünkü, için, değil mi ki,
...den dolayı, böyle ise, hele.
mahall-i ceza:
cezalandırma ma-
halli, ceza yeri.
medar-ı ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuş-
mazlık sebebi; karışıklık, ikilik ve-
silesi.
meslek:
tutulan yol, sülûk edilen
yer.
muhabbet:
dostça konuşma, soh-
bet, yarenlik.
muhabbet-i âl-i Beyt:
Âl-i Beyt
sevgisi, Peygamberimizin ailesi ve
neslinden gelenlere gösterilen
sevgi.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mukteza:
iktiza etme, ge-
rekme.
müdakkikane:
dikkatlice, in-
ceden inceye araştırarak.
münakaşa:
tartışma.
müthiş:
çok rahatsız eden, da-
yanılmaz, korkunç.
nas:
kesin delil, açık hüküm,
hüccet, bürhan.
Nur:
Risale-i Nur.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
rumuz:
remizler, işaretler.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeair:
Müslümanlara ait kural-
lar, kaideler, bütün Müslüman-
larla ilgili meseleler ve alâmet-
ler.
teferruat:
ayrıntılar, dallar, bö-
lümler.
Vehhabî:
Muhammed bin Ab-
dülvehhab tarafından geçen
asırda Arabistan’da meydana
getirilen İslâmî bazı mesele-
lerde ifrat eden ve Arap milli-
yetçiliği yapan mezhep.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zem:
yerme, kınama, ayıp-
lama.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
1.
De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; sizden istediğim, ancak akrabaya
sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbetir. (Şûrâ Suresi: 23.)
| 350 | Emirdağ Lâhikası – ı
1...,340,341,342,343,344,345,346,347,348,349 351,352,353,354,355,356,357,358,359,360,...1032
Powered by FlippingBook