hasene hükmündedir; onun zuhuruna çalışanların herbi-
risi onu okuyup ve dinleyip itikad etmesiyle, aynen işle-
diği sair hayratın defteri gibi bir uhrevî senedidir. elbet-
te onların ve şahs-ı manevîsinin ahirette defter-i hasena-
tından yedi yüz sayfasıyla bir tek sayfa olarak
Zülfikar
ay-
nen neşrolmak ve bir sayfası hükmüne geçmek, hadsiz
bir rahmetin şe’nidir.
Sani yen:
gerçi nurlar girdikleri her yerde galebe
eder; fakat mütemerrid ve muannit zındıklar, maddiyun-
lar, ellerinden geldiği kadar fütuhatına fütur vermek için
desiselere ve ehl-i siyasete evham vermeye çabalıyorlar.
İnşaallah bir halt edemezler. Fakat ihtiyat her vakit iyidir.
Sırrentenevveret
düsturu devam ediyor. tâ bunun gibi
birkaç mecmua çıkıncaya kadar temkinli ve ihtiyatlı bu-
lunmak lüzumu var. Hatta bu defa sırr-ı
(1)
Én
ær
«n
£r
Yn
G B És
f p
G
nın
remizli risalesini on üç seneden beri görmediğim hâlde
buraya göndermek bir derece ihtiyat kaidesine muhalif
olduğu gibi, herkes anlamaz, hem tevil ve tefsir lâzımdır.
Çünkü lâhikada bir mektupta yazmıştım ki, iki hakikat
mücmelen bana ihtar edilmişti:
Birisi:
Bir derece dar bir dairede bir nur gösterilmişti;
geniş bir dairede mana verip, kırk sene evvel “Bir nur
göreceğiz” diye müjde veriyordum. Hatta Hürriyetten
evvel, eski talebelerime de o müjdeyi mükerrer söylüyor-
dum. zannederdim ki, geniş siyaset dairesinde olacak.
Hâlbuki bu memleketin en ziyade muhtaç olduğu imanî
ve İslâmî ve hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye dairesinde
Emirdağ Lâhikası – ı | 357 |
ihtar:
dikkatini çekme, hatırlatma,
uyarı.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
islâmî:
İslâm ile alâkalı, İslam’a ait.
itikat:
kesin inanma, iman.
kaide:
usul, kural, erkân, nizam,
düzen, yol.
Lâhika:
Risale-i Nur mektuplarının
toplandığı eser.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna, sonradan yaratıl-
mamış bulunduğuna inananlar,
maddeye bağlı kalanlar, madde-
ciler, materyalistler.
mecmua:
“Risale-i Nur” parçala-
rından her biri.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
mücmelen:
kısa ve özlü bir şe-
kilde, özet olarak.
mükerrer:
tekrarlanmış, tekrar
olunmuş.
mütemerrit:
temerrüt eden,
inatçı, kötü fiilinde inatlaşan.
neşir:
kitap basma, çıkarma; her-
kese duyurma, yayma.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, ziya,
ışık, şule.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
remiz:
işaret; istediğini işaretle
ifade etme, ima.
sair:
diğer, başka, öteki.
saniyen:
ikinci olarak.
senet:
dayanılacak ve güvenilecek
şey, tapu.
sırran tenevveret:
gizlice aydın-
latma, gizli olarak nurlandırma.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs, belli
bir kişi olmayıp bir cemaatten
meydana gelen manevî şahıs.
şe’n:
durum, özellik, yapı.
talebe:
öğrenci.
tefsir:
açıklama, tamamen açık-
lama, izah.
temkin:
ağırbaşlılık, vakar, ihtiyatlı
hareket etme.
tevil:
yorumlama, yorum.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
zındık:
Allah’a ve ahirete inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, imansız,
münkir.
ziyade:
çok, fazla.
zuhur:
görünme, meydana çıkma.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
defter-i hasenat:
iyilikler, gü-
zellikler defteri, insanların yap-
tığı iyiliklerin yazıldığı manevî
defter.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
düstur:
kanun, kaide, kural,
prensip, esas.
ehl-i siyaset:
ülkenin idare-
siyle meşgul olanlar, siyaset
adamları, politikacılar.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
evvel:
önce.
fütuhat:
fethetmek, yayılmak.
fütur:
zayıflık, gevşeklik,
usanç.
galebe:
galip gelme, yenme,
üstünlük.
Gerçi:
her ne kadar...
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğru.
halt:
karıştırma.
hasene:
hayırlı amel, Allah rı-
zasına uygun iş.
hayat-ı içtimaiye-i islâmiye:
İslam’ın getirmiş olduğu kural-
lar çerçevesinde oluşturulan
toplum hayatı.
hayrat:
hayırlar, sevap kazan-
mak amacıyla Allah rızası için
yapılan iyilikler.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
hükmüne:
yerine, değerine.
1.
Biz… verdik. (Kevser Suresi: 1.)