Œ
152
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
evve l â : Cennetü’l-Firdevs’in meyveleri ve Medrese-
tüzzehra’nın heyet-i fa’âlesinin sahaif-i amelleri ve def-
ter-i haseneleri olan
Zülfikar
ve arkadaşlarını, selâmetle
cuma gecesi serçe kuşunun verdiği müjdeden iki saat
sonra kemal-i sürurla aldık. sizlere onların harfleri ade-
dince
(1)
p
ør
jn
QGs
ódG»p
a *G o
ºo
cn
ón
©r
°Sn
Gn
h *G o
ºo
µ
n
?s
an
h *G n
?n
QÉn
H
deyip
ruhucanımızla sizi tebrik ettiğimiz gibi, bu memleketi de
tebrik ederiz. Ve
Zülfikar
’ın zuhurunun mukaddemeleri
başlamasıyla din lehinde kuvvetli cereyanların ve aley-
hindeki tecavüzün durması ve bir kısmı rücu edip eski
hatîatın tamirine çalışması işaretiyle, şimdi bilfiil tezahür
ve neşrolması, inşaallah memleket için İslâmiyet cihetin-
de büyük bir faydası olacak ve zulmetleri dağıtacak işa-
retini veriyor.
evet, şimalden gelen küfr-i mutlak cereyanını durdura-
cak, yalnız risale-i nur’dur. siyaset, diplomatlık, bu va-
zifeyi göremez. onun için, vatanperver ve milliyetçi ve
siyasetçiler, nurlara sarılmaya mecburiyet var. o
Zülfi-
kar
’ın zuhura gelmesi için çalışanların şahs-ı manevîsi-
nin, belki herbirisinin kıyametteki defter-i hasenatına ye-
di yüz sayfasıyla birtek sayfa-i hasenat olmasını rahmet-i
İlâhiyeden niyaz ediyoruz.
Madem o iman hakikatleri yüksek bir ibadet ve ha-
senedir ve onunla çokların imanını kurtarmak binler
aleyh:
karşı, karşıt.
aziz:
değerli.
bilfiil:
gerçek olarak, lâfla değil işle.
Cennetü’l-Firdevs:
Firdevs Cen-
neti; altıncı Cennet tabakası.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset ha-
reketi.
cihet:
yön, sebep, vesile.
defter-i hasenat:
iyilikler, güzel-
likler defteri, insanların yaptığı iyi-
liklerin yazıldığı manevî defter.
diplomat:
siyasette becerikli olan,
siyasetçi, siyasî.
evvelâ:
öncelikle.
hakikat:
asıl, esas.
hasene:
Allah rızasına uygun iş.
hatiat:
hatalar, yanlışlıklar.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
kemal-i sürur:
tam bir sevinç,
mutluluk.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkar.
leh:
onun tarafına, ondan yana,
birinin faydası için yapılan hare-
ket.
madem:
çünkü, için, değil mi ki,
...den dolayı, böyle ise, hele.
mecburiyet:
mecbur olma, zaru-
rîlik durumu, zorunluluk.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılmasını
idarecilere teklif ettiği, fen ilimle-
riyle din ilimlerinin birlikte okutul-
masını düşündüğü üniversite.
mukaddeme:
başta ve asıl mak-
sada girmeden önce söylenen
veya yazılan şey.
neşir:
herkese duyurma,
yayma, tamim.
niyaz:
rica, dua.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
rücu:
dönme, geri dönme.
sahaif-i amel:
amel sayfaları.
sahife-i hasenat:
iyiliklerin
sayfası; yapılan iyiliklerin, iyi
hâllerin ve hayırlı işlerin yazıl-
mış olduğu sayfa.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs.
şimal:
kuzey; komünizm re-
jimi.
tecavüz:
saldırma, sınırını
aşma.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
vatanperver:
yurtsever, vata-
nına düşkün, vatanını seven
kimse.
vazife:
ahlâk veya iş icabı ya-
pılması gereken iş, görev.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çıkma.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nu-
rundan mahrum olma hâli.
1.
Allah mübarek kılsın. Allah sizi muvaffak ve iki cihanda mes’ud eylesin.
| 356 | Emirdağ Lâhikası – ı