Emirdağ Lâhikası - page 360

ısırmalarından, ehl-i imanı kurtarmak mecburiyeti kur’-
ân’ın emriyle varken, bu zamanı bırakıp, eski zamana gi-
dip, ehl-i Beyte gelen dehşetli zulümleri temaşa etmek,
daha ziyade ruhumu ezer ve kuvve-i maneviyeyi kırıp ru-
huma azap azap üstüne gelmektir.
zalim siyasetin gaddarâne bir düsturu olan “Cemaat
için fert feda edilir” diye çok zalimâne pek çok vukuatı,
ehvenü’ş-şer diye bir nevi adaleti izafiye namında hâki-
miyetine bir maslahat göstermişler. Hatta bu asırda, o
gaddar düsturun hükmüyle, bir adamın hatasıyla bir kö-
yü mahveder. Beş on adamın onların siyasetine zarar
vermek tevehhümüyle, binler adamı perişan eder.
İşte, eski zamanda bir derece, siyasetin bu gaddar düs-
turu İslâmlar içine girdiğinden, siyasette, bu müthiş düs-
turlar karşısında, mecburiyetle selef-i salihîn sükût ile ve
ehl-i sünnet ve’l-Cemaatin imamları o kapıları kapa-
mak,
(1)
Én
æn
àn
æ°p
ùr
dn
G o
ôu
¡n
£o
æn
a Én
æn
jp
ór
jn
G *Gn
ôs
¡n
W
deyip o kapıları açmı-
yorlar.
Madem ehl-i Beyte zulmedenler şimdi ahirette cezası-
nı öyle bir tarzda görüyorlar ki, bizim onlara hücumla
yardımımıza bir ihtiyaç kalmıyor. Ve mazlum ehl-i Beyt,
muvakkat bir azap ve zahmet mukabilinde o derece yük-
sek bir mükâfat görmüşler ki, aklımız ihata etmiyor. de-
ğil şimdi onlara acımak, belki onları o hadsiz rahmete
mazhariyetleri noktasında binler tebrik etmek gerektir
adalet-i izafiye:
izafî adalet, yere
şartlara ve diğer durumlara göre
olan göreceli adalet, toplumun se-
lâmeti için ferdin rızasıyla cüz’î hu-
kukun feda edilmesini ön görebi-
len adalet anlayışı.
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
asr:
yüzyıl.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli acı.
cemaat:
topluluk.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
Ehl-i Beyt:
Hz Peygamberin so-
yundan gelen.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
ehvenişer:
şerrin en az zararlısı,
kolayı, şerrin daha az zararlısı,
daha az kötü olan; iki şerden daha
az zararlısı.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
gaddar:
çok fazla zulüm ve hak-
sızlık eden.
gaddarâne:
zalimce, gaddarca,
merhametsizce, haincesine.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hükmediş,
egemenlik.
hücum:
saldırma, hamle ile ileri
atılmak.
hüküm:
karar, emir, hakimiyet.
ihata:
tam kavrayış, zihnen, aklen
ve bilgiyle kavrayış, mükemmel
bir şekilde anlama.
imam:
önde ve ileride olan, delil,
rehber.
kuvve-i manevîye:
manevî güç,
moral.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mahv:
yok, etme, ortadan kal-
dırma, harap etme, perişan etme.
maslahat:
uygun iş, yerine göre
icap eden davranış.
mazhariyet:
nail olma, şeref-
lenme.
mazlum:
zulüm görmüş, haksız-
lığa uğramış.
mecburiyet:
mecbur olma, zaru-
rîlik durumu, zorunluluk.
mukabil:
karşılık.
muvakkat:
geçici.
mükâfat:
iyi bir iş veya hizmetten
dolayı verilen şey, ödül.
müthiş:
çok rahatsız eden, daya-
nılmaz, korkunç.
nam:
ad.
nevi:
çeşit.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
ruh:
insan ve hayvanlardaki
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan gayr-i maddî
cevher, manevî varlık.
selef-i salihîn:
Ehl-i Sünnet ve
Cemaatin ilk rehberleri ve As-
hap ile Tabiînin ileri gelenleri
ile Tebe-i Tâbiînden olan Müs-
lümanlar.
sükût:
susma, sessiz kalma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
temaşa:
hayretle ve dikkatle
bakıp seyretme.
tevehhüm:
asılsız düşünme.
vukuat:
vuku bulan şeyler,
hadiseler, olaylar.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
zalim:
merhametsiz, gaddar.
zalimâne:
zulmedercesine, za-
limce.
ziyade:
çok, fazla.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
1.
Allah ellerimizi o kanlı hâdiselere bulaştırmadı; o halde biz de o hâdiselerden bahsedip di-
limizi bulaştırmayalım.” (Ömer bin Abdülaziz’e ait bir söz. Şa’ranî, El-Yevâkitve’l-Cevahir,
2:69; Bâcurî, ŞerhüCevheretü’t-Tevhid, 334.)
| 360 | Emirdağ Lâhikası – ı
1...,350,351,352,353,354,355,356,357,358,359 361,362,363,364,365,366,367,368,369,370,...1032
Powered by FlippingBook