Emirdağ Lâhikası - page 364

ümmet-i Muhammediyeye (
AsM
) tebliğ etmek manasıyla
senin rüyan tabir edilir.
nasıl, bir küçücük cam parçasında güneşin bir timsa-
li, ziyasıyla o elindeki camı tutanla münasebettar olur, bir
nevi muhabere eder; öyle de hususî bir tecelli ile, rüya-
larda –selef-i salihînde bu çeşit rüyalar görülmüş– mak-
buliyet ve rıza alâmetidir. Hazret-i peygamberin (
AsM
)
yanında gördüğün adam da, nur ve risale-i nur Şakirt-
lerinin şahs-ı manevîsidir.
ì®í
Œ
155
œ
Vazifemiz, ihlâs ile ve sebat ve tesanüdle ve mümkün
olduğu kadar ihtiyatla, “sırren tenevveret” irşad-ı Alevîyi
fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir. Yoksa,
muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan te-
lâş etmek değil. Muvaffakıyet ve fütuhat-ı nuriye ve re-
vaç ile intişarı ise, vazife-i İlâhiyedir. Vazifemizi yapıp,
vazife-i İlâhiyeye karışmamak gerektir diye, hem bana,
hem sizin bedelinize teselli buldum.
ì®í
Œ
156
œ
o beş Ahmed’den safranbolu’da Hasan Feyzi’nin tam
yerine geçen tam vârisi safranbolulu Ahmed Fuad’ın
gayet samimî ve fedakârâne mektubunda, benim
alâmet:
iz, belirti, işaret, nişan.
bedel:
bir şeyin yerini tutan, kar-
şılık.
fedakârâne:
fedakârca, fedakâr-
lıkla.
fiilen:
fiille, davranış ve hareketle.
fütuhat-ı Nuriye:
Nur’un zaferleri,
Risale-i Nur ile yapılan iman ve
Kur’ân hizmetinin akıl ve kalpleri
kendine cezp etmesi, kalpleri fet-
hetmesi.
gayet:
son derece.
hususî:
özel.
ihlâs:
bir işi, bir ameli, başka bir
karşılık beklemeksizin, sırf Allah
rızası için yapma.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
intişar:
yayılma, dağılma, neşro-
lunma.
irşad-ı alevî:
Hz. Ali’nin ‘sırran te-
nevveret’ ifadesiyle Nur Talebele-
rine direktif vermesi ve manen ir-
şat etmesi.
makbuliyet:
makbullük, beğenil-
mişlik, geçerlilik.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
muhabere:
haberleşme.
mukabele:
karşılık verme, karşı-
| 364 | Emirdağ Lâhikası – ı
lama.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nevi:
çeşit.
revaç:
rağbet, kıymet, değer.
rıza:
razılık, razı olma, hoşnut-
luk, memnunluk.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
sebat:
kararlı olma, kararından
vazgeçmeme, azimlilik.
selef-i salihîn:
Ehl-i Sünnet ve
Cemaatin ilk rehberleri ve As-
hap ile Tabiînin ileri gelenleri
ile Tebe-i Tâbiînden olan Müs-
lümanlar.
sırran tenevveret:
gizlice hiz-
meti yaygınlaştırma.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabir:
yorum, yorumlama.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tebliğ:
bildiri, beyanname,
mesaj.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
teselli:
avutma, acısını din-
dirme.
timsal:
örnek, numune.
ümmet-i muhammediye:
Hz.
Muhammed’in ümmeti; Hz.
Muhammed’e (asm) bağlı olan
ve yolundan gidenler.
vâris:
mirasçı; ölümünden
sonra işlerini devam ettiren.
vasıta:
alet, araç.
vazife:
dinî mükellefiyet, yü-
kümlülük.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1...,354,355,356,357,358,359,360,361,362,363 365,366,367,368,369,370,371,372,373,374,...1032
Powered by FlippingBook