zem ve adavet meyli uyanır diye, ehl-i sünnet o kapıyı
kapamak taraftarıdır.
Hatta ehl-i sünnetin ve ilm-i kelâmın azîm imamların-
dan meşhur sa’deddin-i taftazanî, Yezid ve Velid hak-
kında tel’in ve tadlîle cevaz vermesine mukabil, seyyid
Şerif Cürcanî gibi ehl-i sünnet ve’l-Cemaatin allâmeleri
demişler: “gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fa-
cirdirler; fakat, sekeratta imansız gittikleri gaybîdir. Ve
kat’î bir derecede bilinmediği için, o şahısların nass-ı
kat’î ve delil-i kat’î bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ih-
timali ve tevbe etmek ihtimali olduğundan, öyle hususî
şahsa lânet edilmez. Belki
(1)
n
Úp
ªp
dÉs
¶dG »'
`?n
Y $G o
án
ær
©n
d
gibi
umumî bir ünvan ile lânet caiz olabilir. Yoksa zararlı,
lüzumsuzdur” diye sa’deddin-i taftazanî’ye mukabele et-
mişler.
senin müdakkikane ve âlimâne mektubuna karşı uzun
cevap yazmadığımın sebebi, hem ehemmiyetli hastalı-
ğım ve ehemmiyetli meşgalelerim içinde acele bu kadar
yazabildim.
(2)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
SaidNursî
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ı | 355 |
dan, nübüvvet, haşir, kader gibi
imana ait meselelerden İslâmî
esaslar dairesinde delil ve bürhana
dayalı olarak bahseden ilim.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
lânet:
beddua, ilenç.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul olunan
şey.
mukabele:
karşılama, karşı gelme.
mukabil:
karşılık.
müdakkikane:
dikkatlice, inceden
inceye araştırarak.
nass-ı kat’î:
kesin delil; anlamı
açık ve sarih olan Kur’ân ayetle-
rinden delil olarak gösterilen ayet.
sekerat:
ölmek üzere olan bir can-
lını kendinden geçmesi.
tadlil:
azdırıp günah işletme.
tel’in:
lanet okuma, lânetleme.
tevbe:
Allah’tan af dileme.
umumî:
genel.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
zem:
yerme, kınama, ayıplama.
adavet:
düşmanlık, husumet.
âlimane:
bilerek, bilene yakı-
şır tarzda.
allâme:
ilmî seviyesi çok yük-
sek olan âlim.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
caiz:
yapılması veya yapılma-
masında sakınca olmayan, uy-
gun.
cevaz:
caiz olma, izin, ruhsat,
yapılmasına teşvik olunma-
yan, ancak mâni de olunma-
yan iş.
delil-i kat’î:
kesin delil.
ehemmiyetli:
önemli.
Ehl-i sünnet:
İslam’ı ilk günkü
safiyetiyle kabul ederek din-
den olmayan şeyleri karıştır-
mayıp, Hz. Peygamberin sün-
netinden
ve
yolundan
ayrılmayanlar.
facir:
günahkâr.
gaddar:
çok fazla zulüm ve
haksızlık eden.
gaybî:
gaypla ilgili, bilinme-
yenle ilgili.
gerçi:
her ne kadar...
hususî:
özel.
ihtimal:
olabilirlik, bir şeyin
olabilmesi mümkün olma,
gerçekleşebilirlik.
ilm-i kelâm:
kelâm ilmi, Ce-
nab-ı Hakkın zat ve sıfatların-
1.
Allah’ın lâneti zalimler ve münafıkların üzerine olsun.
2.
Bâkî olan ancak Allah'tır.