Emirdağ Lâhikası - page 353

Aşere-i Mübeşşereye dahi tarafgirane bir inkâr, bir itiraz
kalbe gelir. Hata varsa da tevbe ihtimali kuvvetlidir. o
eski zamana gidip lüzumsuz, zararlı, şeriat emretmeden
o ahvalleri tetkik etmekten ise, şimdi bu zamanda bilfiil
İslâmiyete dehşetli darbeleri vuran, binler lânete, nefrete
müstehak olanlara ehemmiyet vermemek gibi bir hâlet,
mü’min ve müdakkik bir zatın vazife-i kudsiyesine muva-
fık gelemez.
Hatta sabri ile küçücük münakaşanız, hem risale-i
nur’a, hem hakaik-ı imaniyenin intişarına ehemmiyetli
zarar verdiğini senden saklamam. Aynı vakitte burada
hissettim, müteessir ve müteellim oldum. sonra senin gi-
bi ehl-i tahkik bir âlimin risale-i nur’a oraca ehemmiyet-
li bir hizmete vesile olacak sabri oraya gelmesi, ikinizden
büyük bir hizmet-i nuriye beklerken, bilakis üç cihetle
nura zarar geldiğini hissettim ve gördüm. Acaba neden
bu zarar olmuş diye, iki üç gün sonra haber aldım ki,
sabri, manasız, lüzumsuz seninle münakaşa etmiş; sen
de hiddete gelmişsin. “eyvah!” dedim. “Yâ rab! erzu-
rum’dan imdadıma yetişen bu iki zatın münakaşasını
musalâhaya tebdil et” diye dua ettim. risale-i nur’un İh-
lâs lem’alarında denildiği gibi, şimdi ehl-i iman, değil
Müslüman kardeşleriyle, belki Hristiyanın dindar ruhanî-
leriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilâf meseleleri nazara
almamak, niza etmemek gerektir. Çünkü küfr-i mutlak
hücum ediyor. senin, hamiyet-i diniye ve tecrübe-i ilmi-
ye ve nurlara karşı alâkanızdan rica ediyorum ki, sabri
ile geçen mâcerayı unutmaya çalış ve onu da affet
Emirdağ Lâhikası – ı | 353 |
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkar.
lânet:
beddua, ilenç.
medar-ı ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuş-
mazlık sebebi; karışıklık, ikilik ve-
silesi.
mesele:
konu.
musalâha:
barış, uzlaşma.
muvafık:
uygun, münasip.
müdakkik:
tetkik eden, inceden
inceye araştıran.
mü’min:
iman eden, inanan.
münakaşa:
tartışma.
müstahak:
lâyık olunan, hak edi-
len şey.
müteellim:
elemli, kederli, hü-
zünlü, içi sızlayan.
müteessir:
teessüre kapılan, duy-
gulanmış, etkilenmiş.
nazar:
dikkat.
niza:
anlaşmazlık, ihtilâf.
Nur:
Risale-i Nur.
rab:
yaratan, büyüten, terbiye
eden.
ruhanî:
Hıristiyan din adamları.
şeriat:
Allah’ın emri, İlâhî kanun.
tarafgirâne:
taraf tutarcasına, bir
tarafı destekleyerek.
tebdil:
değiştirme, dönüştürme.
tecrübe-i ilmiye:
ilmin kazandır-
dığı tecrübe, ilmî deneyim.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
tevbe:
geri dönme, vaz geçme,
terk etme.
vazife-i kudsiye:
mukaddes va-
zife, kutsal vazife.
vesile:
aracı, vasıta.
zat:
kişi, şahıs, fert.
ahval:
haller, durumlar.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
aşere-i mübeşşere:
Cennetle
müjdelenen on Sahabî.
bilâkis:
aksine, tersine.
bilfiil:
gerçek olarak, lâfla değil
işle.
cihet:
sebep, vesile, mucip,
bahane.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıran-
lar, gerçeğin peşinden giden-
ler.
eyvah:
Yazık, heyhat!”.
haber:
ilim, malûmat, bilgi.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hâlet:
hal, durum.
hamiyet-i diniye:
dini koru-
mak ve yüceltmek maksa-
dıyla çalışma.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risâle-i Nur için çalışma.
ihtimal:
olabilirlik, bir şeyin
olabilmesi mümkün olma,
gerçekleşebilirlik.
imdat:
yardım.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
ittifak:
fikir birliği, söz birliği.
1...,343,344,345,346,347,348,349,350,351,352 354,355,356,357,358,359,360,361,362,363,...1032
Powered by FlippingBook