Œ
158
œ
kastamonu’da, sekiz sene mübarek mahdumu ve
merhum refikasıyla risale-i nur’a fevkalâde bir sadakat-
le çalışan ve kalemiyle risale-i nur’a çok hizmet eden ve
çokları nur dairesine getiren ve hapishanede kendi gibi
kahramanlardan olan sadık Beye, hem istirahatime,
hem nur Şakirtlerinin tesanüdüne ehemmiyetli hizmet
eden ve Feyzi ve emin ve İhsan ve Ahmed’ler gibi has
kardeşlerimizle, yine kastamonu’da nurlara hizmet
eden küçük Şeyh namında Hilmi Bey bana mektubun-
da, nurcu olan refikasının vefatını bildiriyor. o merhu-
me hakkında medar-ı şükrandır ki, bir iki aydır, duala-
rımda “zehra’lar” dediğim vakit, “Hacer’ler” de derdim,
içinde o merhumeyi de niyet ediyordum. Vefatını bilmi-
yordum. Cenab-ı Hak ona binler rahmet eylesin ve ak-
rabasına sabr-ı cemîl ihsan etsin. Âmin.
ì®í
Œ
159
œ
risale-i nur dairesinde bulunan ve bilfiil çalışan hoca-
lardan ve konya hocalarından başka, sair hocalara, bu-
günlerde, tashihat yaparken şiddetli bir hiddet bana gel-
di. Çünkü, Arabî okumayan nur Şakirtlerinin fedakârla-
rı, Arabî bilmemesinden sehivler, hatalar oluyor. Ben de
zahmet çektiğimden, hem eski talebelerimden olan ho-
calara ve kardeşime, hem şimdiki Ankara’da ve İstan-
bul’daki resmî hocalara bağırarak dedim:
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
arabî:
Arapçaya ait, Arap dili ile
ilgili.
ehemmiyetli:
önemli.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
| 366 | Emirdağ Lâhikası – ı
faatlerini hiçe sayan, feda
eden.
fevkalâde:
olağanüstü.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
istirahat:
dinlenme, rahat-
lama.
mahdum:
oğul, evlât.
medar-ı şükran:
şükrü gerek-
tiren, şükre sebep.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
merhume:
vefat etmiş, rah-
mete kavuşmuş kadın.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
nam:
ad, isim.
niyet:
kast, istek, maksat.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
refika:
kadın eş, karı, zevce.
resmî:
devlet adına olan.
sabr-ı cemîl:
güzel sabır; Al-
lah’tan gelen bir acıya da-
yanma, katlanma.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sair:
diğer, başka, öteki.
sehiv:
hata, yanlışlık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeyh:
aşiret veya cemaat
muhtarı.
talebe:
öğrenci.
tashihat:
düzeltmeler, tashih-
ler.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
vefat:
ölüm.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.