Emirdağ Lâhikası - page 374

sen, kâtib-i umumî olduğun Halk Fırkasının millet kar-
şısında gayet ehemmiyetli bir vazifesi var. o da şudur:
Bin seneden beri âlem-i İslâmiyeti kahramanlığı ile
memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve
âlem-i beşeriyeti, küfr-i mutlaktan ve dalâletten şanlı bir
surette kurtulmasına büyük bir vesile olan türk milleti ve
türkleşmiş olanların din kardeşleri!
eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına kur’ân’a
ve hakaik-ı imana sahip çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i
hamiyet eskide yanlış bir surette ve din zararına medeni-
yetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-ı
kur’âniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size
kat’iyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle ispat ede-
rim ki, âlem-i İslâm’ın muhabbet ve uhuvveti yerine,
dehşetli bir nefret; ve kahraman kardeşi ve kumandanı
olan türk milletine bir adavet; ve şimdi âlem-i İslâm’ı
mahva çalışan küfr-i mutlak altındaki anarşiliğe mağlûp
olup, âlem-i İslâm’ın kal’ası ve şanlı ordusu olan bu türk
milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan
dehşetli ejderhanın istilâ etmesine sebebiyet verecek.
evet, hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman
millet, kur’ân kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa, küfr-i mut-
lakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namu-
sun servetini serserilere ibaha etmesini alet ederek deh-
şetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak İs-
lâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihat etmiş ve bütün
adavet:
düşmanlık, husumet.
âlem-i beşeriyet:
insanlık âlemi.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
âlem-i islâmiyet:
İslam alemi, İs-
lam dünyası.
anarşi:
kargaşa, karışıklık.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset ha-
reketi.
dalâlet:
iman ve İslamiyet’ten ay-
rılmak, azmak.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i hamiyet:
hamiyetli, onurlu,
haysiyetli olanlar, hamiyet sahip-
leri.
ehl-i namus:
namusuna düşkün
olup koruyanlar.
ejderha:
korkunç ve hayalî bir
hayvan.
fırka:
siyasî parti.
gayet:
son derece.
hakaik-ı iman:
iman hakikatleri.
hakaik-ı kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğruluk; görülen
bir şeyin aslı, esası.
hariç:
ecnebi.
hüccet:
delil, ispat, burhan; bir id-
dianın doğruluğunu ispat için gös-
terilen vesika, senet.
ibahe:
mübah kılma, bir şeyi ha-
ram olmaktan çıkarak serbest bı-
rakılması.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğruyu
delillerle gösterme.
istibdat-ı mutlak:
hiç bir hak ve
hürriyeti tanımayan tam baskı,
tam diktatörlük.
| 374 | Emirdağ Lâhikası – ı
istilâ:
ele geçirme, kaplama,
yayılma.
ittihat:
birleşme, birlik oluş-
turma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kâtib-i umumî:
genel sekre-
ter, genel yazman.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkar.
mağlup:
boyun eğme, ye-
nilme, yenilmiş olma.
mahv:
yok, etme, ortadan kal-
dırma, harap etme, perişan
etme.
mezç:
katma, karıştırma.
muhabbet:
sevgi, aşk derece-
sinde sevme.
muhafaza:
koruma.
propaganda:
bir inanç, dü-
şünce, doktrin vb. ni başkala-
rına tanıtmak, benimsetmek
amacını güden ve çeşitli vası-
talarla yapılan faaliyet.
sebebiyet:
sebep olma.
sefahat-i mutlak:
nefsin kötü
arzularına mutlak surette
uyma.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şan:
şöhret, ün.
şark-ı şimalî:
kuzeydoğu; ko-
münizm rejimi.
terviç:
revaç verme, kıymet
ve değerini arttırma.
uhuvvet:
kardeşlik, din kar-
deşliği.
vahdet-i islâmiye:
İslâm’a ait
birlik, İslâmî birlik.
vazife:
ahlâk veya iş icabı ya-
pılması gereken iş, görev.
vesile:
aracı, vasıta.
1...,364,365,366,367,368,369,370,371,372,373 375,376,377,378,379,380,381,382,383,384,...1032
Powered by FlippingBook