• hem eski Harb-i Umumîde ehemmiyetli hizmet et-
miş bir evlâd-ı vatan,
• hem şimdi bu milleti, bu vatanı, anarşilikten ve
ecnebi ifsatlarından kurtarmak için meydandaki tesirli
asarıyla bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyetperver; ve
mahkemede yetmiş şahitle ispat edildiği gibi, yirmi beş
senede bir gazeteyi okumayan, merak etmeyen ve yedi
sene Harb-i Umumîye bakmayan, sormayan, bilmeyen
ve eserlerinde kuvvetli delillerle siyasetten bütün bütün
alâkasını kestiğini ispat eden ve dünyanıza karışmadığını
adliyeleriniz resmen itiraf ettiği bir zararsız adam;
• hem ahiretine ve ihlâsına zarar gelmemek için şid-
detle teveccüh-i ammeden kaçan ve kardeşlerinin onun
hakkındaki hüsnüzanlarından ve medihlerinden çekinen,
beğenmeyen bu bîçare said’e, başta dâhiliye Vekili olan
sen, Afyon Valisini ve emirdağ zabıtasını musallat edip,
her gün bir ay haps-i münferit azabını çektirmek ve
tecrit-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferitte
durmaya mecbur etmek, hangi maslahatınız iktiza eder?
Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye, hu-
kuk-i umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek daire-
si vasıtasıyla dâhiliye Vekiline beyan ediyorum.
Zulmenbütünhukuk-imedeniyeden
veinsaniyedenveyaşamakhakkın-
danmahrumedilen
SaidNursî
ì®í
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
anarşi:
kargaşa, karışıklık.
asar:
eserler, izler, nişanlar.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli acı.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecnebi:
yabancı, başka milletten
olan.
ehemmiyetli:
önemli.
evlâd-ı vatan:
vatan evlâtları.
gadir:
zulüm, hainlik.
hamiyetperver:
hamiyet sahibi,
din ve millet gibi önemli değerleri
seven, koruyan ve bunlara hizmet
eden.
haps-i münferit:
tek başına olan
hapis.
harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı.
hukuk-i medeniye:
medenî hu-
kuk, temel hak ve hürriyetler.
hukuk-i umumiye:
toplumun bü-
tün fertlerinin sahip olduğu hak-
lar.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel kanaat.
ifsat:
fesada uğratma, bozma, ka-
rışıklık çıkarma.
| 380 | Emirdağ Lâhikası – ı
ihlâs:
bir işi, bir ameli, başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf
Allah rızası için yapma.
iktiza:
lazım gelme, gerekme.
insaniye:
insanlar.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğ-
ruyu delillerle gösterme.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
maslahat:
fayda, maksat.
medih:
övmek.
muhafaza:
koruma.
musallat:
çok rahatsızlık ve-
ren, aşırı derecede sataşan.
müsaade:
izin.
resmen:
resmî olarak, resmî
bir şekilde.
tecrid-i mutlak:
tam bir yal-
nızlık, hiç kimseyle görüşeme-
mek.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkın yönelişi.
vasıta:
aracılık.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
zulmen:
zulümle, haksızlıkla,
zulmederek.