Emirdağ Lâhikası - page 385

onun yerinde çabuk berzaha gitmek gibi, sabri kardeşi-
miz de dördüncü olmak üzere ve ömrünü kabilse bana
vermek, nefis ve kalbini ikna edip bana yazıyor. Ben, bu
pek eski ve sarsılmaz ve nurlar için hayatı çok faydalı
kardeşime binler barekâllah deyip, bana verdiği ömrünü
kabul edip, ona aynen Ahmed Fuad gibi, o bâkî kalan iki
ömrümü, o iki kardeşime ve o iki yeni said’e emanet ve-
rip benim bedelime hizmet-i imaniyede ve nuriyede hiz-
met etsinler.
Ve onun mektubunda, Barla Medrese-i nuriyenin baş
kâtibi Şamlı Hafız tevfik’in halka-i tedrisinde, sıddık sü-
leyman’ın mahdumu Yusuf ve merhum Mustafa Ça-
vuş’un ve Ahmed’in oğulları gibi kur’ân dersiyle kur’ân
yazısını ve nurları öğrenmesi; ve Hulûsî ve Hafız Hak-
kı’nın nurları şevk ile yazmaları, Barla’ya karşı benim
ümidimi kuvvetlendirdiler ve derince bir ferah ve sürur
verdiler. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin. Âmin. Ve tev-
fik’e tevfîk refîk eylesin. Âmin.
sabri’nin mektubu içinde, ben Barla’da iken bana çok
hizmet eden ve çok defa hatırıma gelen sıddık süley-
man’ın hemşirezadesi Hüseyin’in mektubu beni çok se-
vindirdi. Hem onun hakkındaki merakımı izale eyledi.
Maşaallah, tam sıddık süleyman’ın mahiyetinde eski
alâkadarlığını muhafaza ediyor.
Hem, sabri’nin mektubuyla beraber eğirdir Cire köyü
risale-i nur talebelerinden Şükrü, süleyman, osman
Çavuş’un samimî ve ciddî alâkalarını nurlara karşı
Emirdağ Lâhikası – ı | 385 |
Nur:
Risale-i Nur.
refik:
arkadaş, yoldaş, yol arka-
daşı.
samimî:
içten, candan, gönülden.
sıddık:
çok doğru, çok dürüst.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
talebe:
öğrenci.
tevfik:
başarı, muvaffakiyet.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
bâkî:
geride kalan, arta kalan.
bârekâllah:
Allah mübarek et-
sin, hayırlı ve bereketli olsun.
bedel:
bir şeyin yerini tutan,
karşılık.
berzah:
ruhların kıyamete ka-
dar bekleyeceği, dünya ile ahi-
ret arasındaki yer.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
emanet:
emniyet edilen kim-
seye bırakılan şey, eşya veya
kimse.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç,
sevinme.
hemşirezade:
kız kardeş ço-
cuğu.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlaşılmasına
hizmet etme.
ikna:
razı etme, razı edilme.
izale:
yok etme, ortadan kal-
dırma.
kabil:
mümkün, ihtimal daire-
sinde.
kâtip:
yazıcı.
mahdum:
oğul, evlât.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
maşaallah:
Allah nazardan
saklasın, ne güzel, Allah koru-
sun.
medrese-i Nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
muhafaza:
koruma.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
1...,375,376,377,378,379,380,381,382,383,384 386,387,388,389,390,391,392,393,394,395,...1032
Powered by FlippingBook