Œ
170
œ
[maddÎ VE maNEVÎ Bir sUaL mÜNasEBETiYLE
haTıra GELEN Bir CEVaPTır.]
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Den i l i yor k i :
“neden nur Şakirtlerinin kuvvetli
hüsnüzanları ve kat’î kanaatleri, senin şahsın hakkında
nurlara daha ziyade şevklerine medar olan bir makamı
ve kemalâtı şahsına kabul etmiyorsun? Yalnız risale-i
nur’a verip, kendini çok kusurlu bir hâdim gösteriyor-
sun?”
El cevap:
Hadsiz hamd ve şükür olsun ki, risalei
nur’un öyle kuvvetli ve sarsılmaz istinat noktaları ve öy-
le parlak ve keskin hüccetleri var ki, benim şahsımda
zannedilen meziyete, istidada ihtiyacı yoktur. Başka
eserler gibi müellifin kabiliyetine bakıp, makbuliyeti ve
kuvveti ondan almıyor. İşte meydanda, yirmi senedir
kat’î hüccetlerine dayanıp, şahsımın maddî ve manevî
düşmanlarını teslime mecbur ediyor.
eğer şahsiyetim ona ehemmiyetli bir nokta-i istinat ol-
saydı, dinsiz düşmanlarım ve insafsız muarızlarım kusur-
lu şahsımı çürütmekle, nurlara büyük darbe vurabilirdi-
ler. Hâlbuki o düşmanlar, divaneliklerinden, yine her ne-
vi desiselerle beni çürütmeye ve hakkımda teveccüh-i
ammeyi kırmaya çalıştıkları hâlde, nurların fütuhatına ve
kıymetine zarar veremiyorlar. Yalnız bazı zayıf ve yeni
müştakları bulandırsa da vazgeçiremiyorlar.
aziz:
değerli.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan.
ehemmiyetli:
önemli.
fütuhat:
fethetmek, yayılmak.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hüccet:
delil.
hüsnüzan:
iyi fikirde bulunup, iyi
olacağını düşünmek.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istinat:
dayanma.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kanaat:
görüş, fikir.
| 390 | Emirdağ Lâhikası – ı
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kemalât:
kemaller, olgunluk-
lar, mükemmellikler.
kıymet:
değer.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
makam:
manevî mevki.
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik.
manevî:
maddî olmayan, içe
ait, mana ile ilgili.
medar:
sebep, vesile.
meziyet:
bir şeyi başkaların-
dan ayıran vasıf, üstünlük ve
değerlilik vasfı.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
müellifin:
müellifler, eser telif
edenler, kitap yazanlar, eser
sahipleri.
münasebet:
ilgi, ilişki; müna-
siplik, uygun olma.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
nevi:
çeşit.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
Nur:
Risale-i Nur.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sual:
soru.
şahsiyet:
kişilik, kişi özelliği.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkın yönelişi.
ziyade:
çok, fazla.