etti, geldi. diyor ki: “Bu baharda, rusya’nın Vladivostok
ormanlarına, zemin yüzünde hiç emsali görülmeyen bü-
yüklükte semadan taşlar düşmüş. Ve en büyüğü, yirmi
beş metre uzunluğunda ve on metre boyundadır. düştü-
ğünde etrafındaki ağaçları devirmiş ve otuz kadar büyük
çukurlar husule getirmiş. tetkik edilen parçalarında de-
mir, çelik ve başka maddeler, karışık olarak mizansız bu-
lunmaktadır.”
İşte resmî gazetelerin kat’î verdikleri bu haber, 1360
sene evvel sure-i Fîl’in mu’cizâne
(1)
m
In
QÉn
ép
ëp
H r
ºp
¡«/
er
ôn
J
cüm-
lesiyle 1359 tarihinde dünyayı dine tercih eden ve din-
sizliği esas tutan, bir nevi medeniyet hesabına beşeri yol-
dan çıkaranların başlarına, ebabil kuşları gibi, semavî
tayyarelerden bombalar başlarına inecek ve semavî
taşlar yağdırmasına mukaddemesi olacak diye haber
veriyor.
Ve
(2)
m
?«/
?r
°†n
J »/
a
aynen 1360 tarihini gösterip, dalâle-
tin cezası olarak kavm-i lût’un başına gelen ahcar-ı se-
maviyeyi andıran semavî taşlar o tarihlerden sonra gele-
ceğini haber verip tehdit ediyor. Ve risale-i nur’un “su-
re-i Fîl” nüktesine ait beyanatı içinde haşiyeli bu cümle
var:
“evet, bu tokatlardan pürşer beşer, şirkten şükre gir-
mezse ve kur’ân’a tarziye vermezse, melâike elleriyle de
ahcar-ı semaviye başlarına yağacağını bu sure bir mana-i
işarî ile tehdit ediyor.”
ahcar-ı semaviye:
semavî taşlar,
gök taşları, meteorlar.
beşer:
insan, insanlık.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
dalâlet:
iman ve İslamiyet’ten ay-
rılmak, azmak.
ebabil:
Kur’ân-ı Kerîm’in Fil Su-
resi’nde (Sure No:
105) ge-
çen, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebre-
he’nin ordusunu helâk eden
kuşlar sürüsüne verilen isim.
emsal:
eş, benzer.
haşiye:
dipnot.
husûl:
olma, meydana gelme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
medeniyet:
medenîlik, şehirlilik,
uygarlık.
melâike:
melekler.
mizan:
ölçü.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şe-
kilde.
mukaddeme:
başlangıç.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
pürşer:
fenalık, kötülük dolu;
çok fena, çok kötü.
resmî:
devlet adına olan.
sema:
gökyüzü, gök.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
şükür:
Allah’a karşı kulluk gö-
revlerini yerine getirme.
tarziye:
hatalı bir hareketten
dolayı affını isteme, özür di-
leme.
tayyare:
uçak.
tehdit:
korkutma, gözdağı
verme.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
zemin:
yeryüzü.
1.
Onlara ateşte pişirilmiş taşlar attılar. (Fil Suresi: 4.)
2.
Dalâlet içinde. (Fil Suresi: 2.)
| 396 | Emirdağ Lâhikası – ı