bu hükûmetten iki milyon liralık kur’ân-ı kerîm istedi.
Ve madem
Zülfikar
ve
Asa-yıMûsa
eczalarını iki sene üç
mahkemeniz ve feylesof âlimleriniz onları tetkik ettikten
sonra ittifakla beraatimize karar verip bu kitapları takdir
ve tahsin etmişler. Ve madem bu iki kitap, kur’ân’ın iki
keskin kılıncı ve iki parlak hüccetleridir ve en muannitle-
ri de teslime mecbur ediyorlar. Ve madem bu iki eser,
dehşetli ve tahripçi anarşistliği yetiştiren, şimalden gelen
dinsizlik cereyanına karşı tam mukabele edebilir bir kuv-
vette olduklarına binler ehl-i tahkik ve ehl-i fen şahadet
ediyorlar. Ve madem şimdiki hükûmet kur’ân mekteple-
rini açıyor ve mekteplere dinî dersler vermeye emretmiş.
elbette, bize karşı bu muamele, emsalsiz ve keyfî bir zu-
lüm ve vatana ve millete ve asayişe ve hürriyet-i vicdana
bir cinayettir. Biz istemiyoruz ki dünya siyaseti bize bu-
laşsın. Yoksa, haberiniz olsun ki, biz hakkımızı tam mü-
dafaa edebiliriz. Bizi mecbur etmeyiniz!
Umumunuza binler selâm...
Benim için münasip bir vakitte cildlendirdiğiniz
Asa-yı
Mûsa
’dan gönderirsiniz. Hüsrev’in, vazifesini tam yap-
tıktan sonra gelen bu maddî zararın hiç ehemmiyeti yok.
Zülfikar
’lar tam intişar etti;
Asa-yıMûsa
da az zayiat ol-
makla beraber inşaallah manevî pekçok menfaati ola-
cak. Yalnız nurcular sebat ve tesanütlerini muhafaza
edip telâş etmesinler, şevkleri kırılmasın.
Kardeşiniz
SaidNursî
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ı | 401 |
nış.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhafaza:
koruma.
mukabele:
karşı gelme, karşı
koyma.
müdafaa:
savunma, koruma.
münasip:
uygun.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
sebat:
sözünde durma, kararlı
olma, azimlilik.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alamet, işaret.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
şimal:
kuzey; komünizm rejimi.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
umum:
hep, herkes.
zayiat:
zarar ve ziyan; kayıplar, yi-
tikler.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
anarşist:
hiç bir düzen ve oto-
rite tanımayan, karışıklık ve
bozgunculuktan yana olan.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakimiyetin sağlanması.
beraat:
suçsuzluğun sabit ol-
ması.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset
hareketi.
cinayet:
bu derecede ağır suç.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
ehemmiyet:
kıymet, değer.
ehl-i fen:
fen ilimleri ile uğra-
şanlar.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıran-
lar, gerçeğin peşinden giden-
ler.
emsalsiz:
benzersiz.
eser:
basılma kitap.
feylesof:
felsefe ile uğraşan,
filozof.
hüccet:
delil.
hürriyet-i vicdan:
vicdan hür-
riyeti:.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
ittifak:
fikir birliği, söz birliği.
keyfî:
kanuna uymayarak,
keyfe, arzuya bağlı.
maddî:
madde ile alâkalı; para,
mal vb. şeylerle ilgili.
madem:
çünkü, için, değil mi
ki, ...den dolayı, böyle ise, hele.
manevî:
madde dışı olan,
maddî olmayan, manaya ait.
mektep:
eğitim ve öğretim
kuruluşu.
menfaat:
fayda.
muamele:
davranma, davra-