sene gibi, Miraç gecesinden evvel, gecede, hiç emsali
görülmemiş bir tarzda yağmurun gelmesi ve Miraç ge-
cesi ve gündüzünde devam etmesi, kâinat ve anasır bu
mübarek geceyi alkışladığına bir alâmet olduğu gibi,
Zül-
fikar
ve
Asa-yıMûsa
’nın fütuhatlarına –hususan resmî
dairelerde– bir emaresi olduğuna kanaatimiz kat’îdir. Ve
bu mübarek gecenin yarısına kadar şiddetli ve çalışmaya
bir derece mâni bir rahatsızlık ve sancı birden bire zail ol-
maları bana kanaat verdi ki, bu mübarek gecede kardeş-
lerim sıhhat ve afiyetim için duaları, hakkımda makbuli-
yetinin eseri olduğuna ve o gecenin bir miktarında ziya-
de hastalık cihetiyle herbir saati on saat kadar sevaplı bu-
lunmasını bir nevi manevî müjde aldım, Allah’a şükret-
tim. “erhamürrahimîne hadsiz şükür olsun” dedim.
San i yen:
nurun bir kumandanı kardeşimiz re’fet
Beyin Ankara seyahatiyle nurlara az bir zamanda büyük
bir hizmete muvaffak olduğuna şüphe yoktur. İnşaallah
yakında eseri görünecek. Hususan diyanet riyasetinin
müntesipleri umumen
Zülfikar
ve
Asa-yıMûsa
mecmu-
alarını takdir ve tahsin ile karşılamaları ve tenkit değil,
belki himaye ve müdafaa edeceklerine söz vermeleri,
çok ehemmiyetli bir hâdisedir ve
Zülfikar
ve
Asa-yıMû-
sa
’ya parlak bir ilânnamedir.
ì®í
afiyet:
sağlık, esenlik.
alâmet:
iz, belirti, işaret, nişan.
anasır:
unsurlar, esaslar.
cihet:
sebep, vesile, mucip, ba-
hane.
diyanet riyaseti:
Diyanet İşleri
Başkanlığı.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
emsal:
eş, benzer.
Erhamürrâhimîn:
merhamet
edenlerin en merhametlisi olan Al-
lah.
evvel:
önce.
fütuhat:
fethetmek, yayılmak.
hâdise:
olay.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
| 404 | Emirdağ Lâhikası – ı
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ilânname:
bir yere asılmış ilân
kağıdı.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kanaat:
görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
makbuliyet:
kabul edilme.
manevî:
madde dışı olan,
maddî olmayan, manaya ait.
mâni:
engel.
mecmua:
“Risale-i Nur” parça-
larından her biri.
miraç:
yükselme, en yüksek
makama çıkma.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müdafaa:
savunma, koruma.
müntesip:
mensup.
nevi:
çeşit.
Nur:
Risale-i Nur hizmeti.
resmî:
devletin olan, devlete
ait, devletle ilgili.
sancı:
iç organlarda batar veya
saplanır gibi duyulan, nöbet-
lerle azalıp çoğalan ağrı, sızı.
saniyen:
ikinci olarak.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
tahsin:
beğenme, güzel
bulma.
takdir:
beğenme, beğendiğini
belirtme.
tarz:
biçim, şekil.
tenkit:
eleştirme.
umumen:
umumî olarak, bü-
tün olarak.
zail:
sone eren, yok olan.
ziyade:
çok, fazla.