Emirdağ Lâhikası - page 403

kabul etmediğimden zahirî bir zarar zannedildi. Fakat
neticesinde nur Şakirtlerinin ellerinde kat’î bir hüccet ol-
du ki, dünya için ilme ve dine, “zaruret var” diye, zarar
veren muteriz hocaları ve siyasîleri, risale-i nur’un yük-
sek hakikati, dünyanın hiçbir menfaatine tenezzül edip
alet olmadığını kat’î bir surette bu hâdise ile bir hüccet
olarak onları ilzam etmesine kuvvetli bir senet olan
harika kerametinden daha kuvvetli bir bürhan hükmüne
geçti. Hatta çok evham eden ve nurdan kaçan ve nurun
dünyanın hiçbir şeyine tenezzül etmediğine inanmayan
bir kısmı, şimdi kemal-i teslimiyetle nurların hakikatine
ve her şeyin fevkinde olduğunu teslime mecbur oluyor.
demek o zararı da, inayet-i Hak, hakkımızda ehemmi-
yetli bir rahmete çevirdi.
(HaşİYe)
ì®í
Œ
177
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev vel â:
Bütün ruh u canımızla, geçmiş rahmetli ve
bereketli ve kerametli ve yağmurlu Mirac-ı Şerifinizi teb-
rik ve emsal-i kesîresiyle müşerref olmaklığınızı rahmet-i
İlâhiyeden niyaz ediyoruz. Ve bu sene, aynen geçen
Emirdağ Lâhikası – ı | 403 |
kabullenen.
siyasî:
siyasetle uğraşan, siyaset
adamı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tenezzül:
kendine aykırı düşen bir
işi veya durumu kabul etme, al-
çalma.
zahirî:
görünen, görünürdeki, gö-
rünüşteki.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
HaşİYe:
otomobil satıldıktan sonra yine onun fiyatından üç bin lira
emirdağ’ına gönderilmişti ki, risale-i nur’un hizmetinde sarf edilsin.
Ben de telgraf havalesiyle sahiplerine gönderdim. Bugün işittim ki, bu
hâdiseyi dost memurlar muarızlara karşı demişler: “üç bin, beş bin li-
raya tenezzül etmeyen bir adam, bu zamanda en ziyade itimat edilebi-
lir bir adamdır ki, hiçbir şey onu alâkadar etmiyor.”
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
ehemmiyetli:
önemli.
emsal-i kesîre:
pek çok ben-
zerler, birçok misiller.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
evvelâ:
öncelikle.
fevkinde:
üstünde.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
harika:
olağanüstü vasıflar ta-
şıyan ve hayranlık hissi uyan-
dıran.
hüccet:
delil.
hükmüne:
yerine, değerine.
ilzam:
susturma, cevap vere-
mez hâle getirme.
inayet-i hak:
her şeyin en
doğrusunu yapan Cenab-ı
Hakk’ın koruması, yardımı.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kemal-i teslimiyet:
tam bir
teslim oluş, boyun eğiş.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
menfaat:
fayda.
muteriz:
itiraz eden, karşı çı-
kan, itirazcı.
müşerref:
şerefli, yüce.
niyaz:
rica, dua.
Nur:
Risale-i Nur.
rahmet:
lütuf, nimet, faydalı
yağmur için söylenir.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve
canla.
senet:
dayanılacak ve güveni-
lecek şey, tapu.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
1...,393,394,395,396,397,398,399,400,401,402 404,405,406,407,408,409,410,411,412,413,...1032
Powered by FlippingBook