Œ
166
œ
kahraman nazif’in ve Yakub Cemal’in, şimal-i garbî-
de, üç devletin kur’ân’ı kabul etmesi
Zülfikar
’ın intişarı-
na tevafuku; ve geçen sene, “
Zülfikar
çıkarsa, dâhilen ve
haricen büyük fütuhata vesile olacak” hükmünü tasdik
etmesi büyük bir fa’l-i hayırdır diye, biz de o iki kardeşi-
mizin kanaatine iştirak ediyoruz. Bu fırtınalı ve ilhadlı
asırda, biri gizli Alman, üçü âşikâr devletlerin, beşerin bu
asırda kur’ân’a şiddet-i ihtiyacını hissetmesi ve bilfiil ka-
bul etmesi büyük bir hâdise-i kur’âniyedir. değil üç dev-
let, belki yalnız on meşhur adam, on feylesof dahi, bir-
den, uzak memleketlerde kur’ân’ı tasdik etmesi, bizlere
ve âlem-i İslâm’a büyük bir müjde ve avam-ı ehl-i imana
büyük bir kuvve-i maneviye temin eder.
ì®í
Œ
167
œ
risale-i nur’un Yirmi dokuzuncu Mektubunda “Hücu-
mat-ı sitte” ve zeyli ve “İşarat-ı seb’a” ve “telvîhat-ı
tis’a” gibi risalelerin rumuzat-ı kur’âniye ve tevafukat-ı
nuriyeye karışık bir surette bulunmasının hikmeti, mah-
kemeler ve ehli vukufun susturulmasına ve bizi onlarla
mes’ul etmemesine bir vesile olmaktı. güya o rumuzat,
o derin ince meseleler, lisan-ı hâl ile onlara demiş: “İn-
saf ediniz, kur’ân’ın bu derece esrarına çalışanlara iliş-
meyiniz.” Şimdi ise o karışık vaziyeti hiç münasip değil.
Çünkü o rumuzat ve tevafukata, yirmiden ancak birisi
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
asr:
yüzyıl, asır.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
avam-ı ehl-i iman:
ehl-i imanın,
mü’minlerin avam tabakası.
beşer:
insan, insanlık.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması ile,
kendi yaparak.
dahilen:
içten, içeriden, dahilden.
ehl-i vukuf:
mahkemenin tayin
ettiği “bilir kişi”ler.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
fail-i hayır:
hayır işleyen, hayır sa-
hibi.
filozof:
felsefe ile uğraşan, filozof.
fütuhat:
fethetmek, yayılmak.
güya:
sanki.
haricen:
hariçten, dışardan, dış-
tan.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
hüküm:
verilen karar.
ilhad:
tanrı tanımazlık, dinsizlik.
| 382 | Emirdağ Lâhikası – ı
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
iştirak:
katılma.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kuvve-i manevîye:
manevî
güç, moral.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
mesele:
konu.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
münasip:
uygun.
risale:
Küçük kitap; Risale-i
Nur kitaplarından her biri.
rumuzat:
rumuzlar, işaretler.
rumuzat-ı
kur’âniye:
Kur’ân’daki işaretler, Kur’ân’ın
remizleri.
suret:
biçim, tarz.
şiddet-i ihtiyaç:
ihtiyacın,
muhtaç olmanın şiddeti, ihti-
yacın çok fazla olması.
şimal-i garbî:
kuzey batı.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
tevafukat:
tevafuklar, uygun-
luklar, rastlantılar, birbirine uy-
gun gelişler.
vaziyet:
durum.
vesile:
bahane, sebep.
zeyil:
ek, ilâve.