Emirdağ Lâhikası - page 368

zayıf hocalara ehemmiyetli bir korku verip bir mazeret
olur. onun için, ekseriyet değil, belki yalnız fevkâlade bir
cesaret ve gayret taşıyan bir kısım hocalar nurlar daire-
sine girip, girmeyenleri de bir derece affettirdiler.
Üçüncümana :
Şimdilik tehir edildi. Bazı hocalar,
“Minare kadar yüksek bir adamı,” hem “Alnında okuna-
cak bir yazı bulunacak” hem “Birden eli bir su ile deline-
cek,” gibi hakikatin perdesi olan teşbihleri hakikat zan-
netmek bahanesiyle, nurun bazı ihbarat-ı gaybiyesi, sat-
hî nazarlarına muvafık gelmiyor, ona daha yanaşmıyor.
Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, bu zamanda
risale-i nur’da, nokta-i istinat olarak avam-ı mü’minînin
en ziyade muhtaç oldukları ve nurda buldukları öyle bir
hakikattir ki; hiçbir şeye alet olmayacak ve hiçbir garaz
ve maksat, içine girmeyecek ve hiçbir şüphe ve vesvese-
ye meydan vermeyecek ve hiçbir düşman ona bahane
bulup çürütmeyecek ve yalnız hak ve hakikat için ona
çalışanlar bulunacak, dünya maksatları ona karışmaya-
cak, tâ ki, uzakta olan ehl-i iman, o hakikate ve sadık na-
şirlerine tam itimad edip imanlarını, zındıkların ve dinsiz-
lerin, din aleyhindeki dehşetli filozofların itirazlarından
ve inkârlarından kurtarsınlar.
evet, o ehl-i iman, lisan-ı hâl ile diyecek ki: “Madem
bu hakikati, bu kadar şiddetli düşmanları çürütemediler
ve itiraz edemiyorlar; ve şakirtleri, haktan başka onun
hizmetinde hiçbir maksad taşımıyorlar. elbette, o haki-
kat, ayn-ı hak ve mahz-ı hakikattir” diye, bin bürhan
aleyh:
karşı, karşıt.
avam-ı mü’min:
mü’minlerin
avam tabakası, mü’minlerin avam
kısmı.
ayn-ı hak:
hakkın, gerçeğin tâ
kendisi.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
ekseriyet:
çoğunluk.
fevkalâde:
alışılmıştan farklı, ola-
ğanüstü, normalin üstünde.
filozof:
felsefe ile uğraşan, filozof.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğruluk; görülen
bir şeyin aslı, esası.
ihbarat-ı gaybiye:
geçmiş veya
gelecek zamana ait verilen haber-
ler.
| 368 | Emirdağ Lâhikası – ı
iman:
inanma, itikat.
inkâr:
reddetme, tanımama,
kabul ve tasdik etmeme, inan-
mama.
itimat:
dayanma, güvenme.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mahz-ı hakikat:
en doğrusu,
en gerçeği.
maksat:
gaye.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
mazeret:
bahane, özür, engel.
muvafık:
uygun, münasip.
naşir:
eser, neşreden, yayın-
layan, dağıtan.
nazar:
göz atma, bakma, ba-
kış.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
Nur:
Risale-i Nur.
sadık:
sadâkatli, dostluğu ve
bağlılığı içten olan.
sathî:
yüzeysel, derine inme-
yen, üstün körü.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşı
hoşnutluk ve memnunluk
ifade etme, teşekkür.
teşbih:
benzetme.
vesvese:
şüphe, kuruntu,
kalbe gelen asılsız kötü ve
sinsi düşünce.
zan:
sanma, kesin olarak bil-
meksizin kuvvetli ihtimalle
hükmetme.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
ziyade:
çok, fazla.
1...,358,359,360,361,362,363,364,365,366,367 369,370,371,372,373,374,375,376,377,378,...1032
Powered by FlippingBook