Emirdağ Lâhikası - page 367

“ey insafsızlar! neden hem vazifeniz, hem medrese-
nin mahsulü, hem size farz-ı ayn gibi lüzumu bulunan bu
hizmet-i imaniyede bana yardım etmiyorsunuz? Belki de
sizin lâkaytlığınızdan çokların çekilmesine sebebiyet veri-
yorsunuz. İmam-ı Ali’nin (
rA
) ahirzamanın bir kısım ho-
calarına vurduğu tokattan hissedar oluyorsunuz” diye
dehşetli bir itiraz kalbe gelirken, birden, kalbini bozma-
yan hocaları müdafaa etmek için üç mana ihtar edildi.
Bi r i nc i s i :
resmen iki büyük merkezde, iki heyeti il-
miye, beyanı münasip olmayan çok esbaba binaen, her
vesile ile, hoca kısımlarının risale-i nur’dan çekilmeleri
için çok vasıtaları istimal ediyorlar. Memuriyet gibi derd-i
maişet belâsıyla bîçare hocaları dairelerine çekip, nurlar-
dan uzaklaştırıyorlar. Bîçare hocalar, nurların kıymetini
bilmiyorlar değil; belki derdi maişet veyahut o heyet-i ule-
madaki büyük hocalara itimad edip ve kendi tahsil ettiği
ilm-i dinî kendi imanını kurtaracak derecesindedir zan-
nıyla lâkayt kalıp, ruhsatla amel etmeye kendine fetva
buluyor.
İ k inc i mana : Bu kadar dehşetli bir hücum ve tazyi-
ke maruz kalan risale-i nur Şakirtlerini, evham yüzün-
den, güya Menemen ve Şeyh said vakıaları gibi bir ha-
disenin ihtimali var diye iki defa imha için, hem perde al-
tında eskiden beri düşmanlarım, hem resmen kanun ve
idare ve siyaset cihetinde merhametsiz bir surette bazı
erkân-ı hükûmetin bizi iki defa hapis ve itham etmesi ve
resmî ve gayr-i resmî propagandalarla herkesi bizden ve
nurlardan ürkütmesiyle, elbette hassas ve bir derece
Emirdağ Lâhikası – ı | 367 |
vetme.
istimal:
kullanma.
itham:
töhmetlendirme, suçlu
görme.
itimat:
emniyet, güven.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kıymet:
değer.
lâkayt:
kayıtsız, ilgi göstermeyen,
ilgisiz, aldırış etmeyen.
mahsul:
ürün.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri al-
tında bulunma.
medrese:
eski dönemde ders oku-
tulan düzenli öğretim kuruluşu.
memuriyet:
memurluk.
müdafaa:
savunma.
münasip:
uygun.
Nur:
Risale-i Nur eserlerinin her
biri.
propaganda:
bir inanç, düşünce,
doktrin vb. ni başkalarına tanıt-
mak, benimsetmek amacını gü-
den ve çeşitli vasıtalarla yapılan
faaliyet.
resmen:
resmî bir şekilde, devlet
tarafından.
resmî:
devlet adına olan.
ruhsat:
izin, müsaade, icazet.
sebebiyet:
sebep olma.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahsil:
ilim öğrenme, bilgi edinme,
öğrenim.
tazyik:
sıkıntı verme, baskı
yapma.
vakıa:
vuku bulan, olan şey, olay.
vasıta:
alet, araç.
vazife:
dinî mükellefiyet, yüküm-
lülük.
vesile:
fırsat, elverişli hal.
amel:
dinin emirlerini yerine
getirme işi.
belâ:
musibet, sıkıntı.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cihet:
yön.
dehşetli:
Müthiş akılları hay-
rette bırakan.
derd-i maişet:
geçim derdi ve
zorluğu, geçim sıkıntısı.
erkan-ı hükûmet:
hükümet
üyeleri, bakanları.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
farz-ı ayn:
teker teker, her
mükellef Müslümanın yerine
getirmesi lâzım gelen farz.
fetva:
İslam’da bir mesele
hakkında dinî meselelere tam
vâkıf yetkili kimseler tarafın-
dan verilen şer’i hüküm.
gayr-i resmî:
resmî olmayan.
güya:
sanki, sözde.
hâdise:
olay.
hassas:
zayıf, çabuk tesir alan.
heyet-i ilmiye:
ilim heyeti.
heyet-i ulema:
alimler kurulu.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
hizmet-i imaniye:
imana ait
hizmet, iman ve Kur’ân haki-
katlerinin ikna edici ve ilmî de-
lillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
idare:
yönetim, memleket iş-
lerinin yürütülmesi.
ihtar:
dikkatini çekme, hatır-
latma, uyarı.
ihtimal:
olabilirlik.
ilm-i dinî:
dinî ilim.
imha:
ortadan kaldırma, mah-
1...,357,358,359,360,361,362,363,364,365,366 368,369,370,371,372,373,374,375,376,377,...1032
Powered by FlippingBook