5.
(1)
p
Qn
ón
µ`r
dG n
øp
e n
øp
en
G p
Qn
ón
?r
dÉp
H n
øn
e'
G r
øn
e
kudsî düsturunu ken-
dine rehber et. Hevesli akılsız çocuklar gibi, muvakkat,
ehemmiyetsiz lezzetlerin peşinde koşma. düşün ki, fânî
zevkler, sana manevî elemler, teessüfler bırakıyor. sıkın-
tılar, elemler ise, bilâkis, manevî lezzetler ve uhrevî se-
vaplar veriyor. sen divane olmazsan, muvakkat lezzeti
yalnız şükür için arayabilirsin. zaten lezzetler şükür için
verilmiş.
SaidNursî
ì®í
Œ
148
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Evvelen,
garip bir münazara-i nefsiyemi, bana mahsus
iken, bera-i malûmat size yazmak hatırıma geldi. Şöyle
ki:
Başım üstündeki sizce malûm levha nefsimi tam sus-
turduğu hâlde, bu gece nefs-i emmarenin silâhını daha
musırrane istimal eden kör hissiyatım, damarlarıma tam
dokundurup, tesemmüm ve hastalıktan gelen ziyade te-
essür ve hassasiyet ve şeytandan gelen ilkaat ve fıtrî
hubb-i hayattan gelen acip bir hâletle, o ikinci nefs-i em-
mare hükmünde olan kör hissiyat, benim vefat ihtimalin-
den şiddetli bir me’yusiyet ve teellüm ve kuvvetli bir hırs
ve zevk ve lezzetle kalb ve ruhuma tam ilişti.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
aziz:
değerli.
bera-i malûmat:
bilgi ve malûmat
için, bilgi vermek için.
bilâkis:
aksine, tersine.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
elem:
dert, üzüntü, maddî-manevî
ıztırap.
evvelen:
evvelâ, birinci, ilk olarak.
fânî:
muvakkat, geçici.
fıtrî:
tabiî, doğal.
garip:
tuhaf, şaşılacak, bambaşka.
hâlet:
hal, durum.
hassasiyet:
hassaslık, dikkatlilik,
ihtimamlılık.
heves:
gelip geçici istek.
hırs:
aşırı istek, şiddetli arzu, fazla
isteme.
hissiyat:
hisler, duygular.
hubb-i hayat:
hayat sevgisi, ya-
şama sevgisi.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtimal:
olabilirlik.
ilkaat:
zararlı sözlerle zihin çe-
virme, aklı çelme.
istimal:
kullanma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
levha:
çerçevelenerek duvara ası-
lan hat.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
manevî:
maddî olmayan, içe ait,
mana ile ilgili.
1.
Kadere iman eden kederden emîn olur.
| 342 | Emirdağ Lâhikası – ı
me’yusiyet:
ümitsizlik.
musırrâne:
ısrar ve inatla, ıs-
rarlı bir şekilde.
muvakkat:
geçici.
münazara-i nefsiye:
nefisle
olan münazara, nefsiyle mu-
hasebe ve münazara etme.
nefis:
kulun kötü ve günah
olan hâl ve huyları, süflî arzu-
ları.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah işlerin yapılmasını
emreden nefis.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah işlerin yapılmasını
emreden nefis.
ruh:
can.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şükür:
Allah’a karşı kulluk gö-
revlerini yerine getirme.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
teellüm:
elemlenme, tasa-
lanma, dertlenme, üzüntü
duyma.
teessüf:
üzülme, acı duyma.
teessür:
kederlenme, üzülme,
acı duyma.
tesemmüm:
zehirlenme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
vefat:
ölüm.
ziyade:
çok, fazla, artık.