Emirdağ Lâhikası - page 334

bulamayıp
(HaşİYe)
bizi ve risalei nur’u beraat ettirdikten
sonra, zındıka komitesi, münafık bazı memurları vesile
ederek, merkez-i hükûmette resmî bir plân çevirip beni
bütün bütün hilâf-ı kanun olarak bütün dostlarımdan ve
talebelerimden tecrit ve sıhhat ve hayatım noktasında en
fena bir yerde, beni nefyetmek namı altında, haps-i
münferit ve tecrit-i mutlak manasında beni emirdağına
gönderdiler. Şimdi tahakkuk etmiş ki, iki maksatla bu
muameleyi yapıyorlar.
Birisi:
eskiden beri ihaneti kabul etmediğimden, beni
o surette hiddete getirip bir mesele çıkararak mahvıma
yol açmaktı. Bundan bir şey çıkaramadıkları için, zehir-
lendirmek vasıtasıyla mahvıma çalıştılar. Fakat inayet-i
İlâhiye ile, nur Şakirtlerinin duaları tiryak gibi, panzehir
gibi ve sabır ve tahammülüm tam bir ilâç gibi o plânı
akim bıraktı, o maddî ve manevî zehrin tehlikesini ge-
çirdi. gerçi hiçbir tarihte, hiçbir hükûmette bu tarzda
işkenceli zulümler, kanun namına, hükûmet namına
yapılmadığı hâlde, damarlarıma dokunduracak tarzda
mütemadiyen tarassutlarla herkesi ürkütmekle beni hid-
dete getiriyordu. Fakat birden kalbime ihtar edildi ki, bu
HaşİYe:
Ya hiçbir cihetle hiçbir kanun, hatta onların bazı keyfî kanun-
ları bize ve risale-i nur'a ilişmiyorlar; veyahut şimdiki bazı kanunları
iliştiği halde, koca adliyeler ve üç büyük mahkemeler, istikbalde gele-
cek şiddetli nefret ve lânetten çekinmek için nurun ve bizim mahkûmi-
yetimize cesaret edemeyip ittifakla umumumuzun beraetine ve bütün
risale-i nur'un iadesine karar verdikleri; ve--ellerindeki kanun onlara
siper olabilir--dağ gibi kuvvetli adliyeler çekindiği halde, muvakkat bir
makam alan gaddar şahsiyetler bu zulmü yapmaları, elbette semâvâtı
ve arzı kızdırıyor; daha hiddetime lüzum kalmıyor.
akim:
neticesiz, sonu yok, başarı-
sız.
beraat:
suçsuzluğun sabit olması.
fenâ:
kötü iyi olmayan, uygunsuz
(olan.
Gerçi:
her ne kadar...
haps-i münferit:
tek başına olan
hapis.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hilâf-ı kanun:
kanuna ters, kanun
dışı.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yardımı.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmış topluluk, cemiyet.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
mahv:
yok olma, ortadan kalkma,
batma.
manevî:
maddî olmayan, içe ait,
| 334 | Emirdağ Lâhikası – ı
mana ile ilgili.
merkez-i hükümet:
hükümet
merkezi, ülkeyi idare merkezi.
mesele:
anlaşmazlık.
muamele:
davranma, davra-
nış, birine karşı her hangi bir
davranışta bulunma.
münafık:
nifak sokan, arabo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
halde Müslüman görünen.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
nam:
ad.
nefiy:
sürgün etme, cezalan-
dırarak başka bir yerde ika-
met etmeye mecbur etme.
Nur:
Risale-i Nur.
panzehir:
zehirin tesiri gi-
derme özelliği olan madde.
resmî:
devlet adına olan.
sabır:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahakkuk:
gerçekleşme, ke-
sinleşme.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
talebe:
öğrenci.
tarassut:
gözetme, göz altında
tutma.
tarz:
biçim, şekil.
tecrit:
ayırma, bir tarafta
tutma, yalnız bırakma.
tecrid-i mutlak:
hiç kimseyle
görüşememek, tam bir yalnız-
lık.
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
vasıta:
aracı.
vesile:
aracı, vasıta.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
1...,324,325,326,327,328,329,330,331,332,333 335,336,337,338,339,340,341,342,343,344,...1032
Powered by FlippingBook