konyalı ziya ve sabri’nin mahdumu Feyzi ve Bahaed-
din, Abdurrahim ve kastamonulu ömer ve Aziz ve Şük-
rü ve sabri gibi ciddî genç nurcular nurlara sahip olma-
ları, merhum biraderzadem Abdurrahman ve Fuad yeni-
den on tane olarak dünyaya gelip vazifei nuriyeye baş-
laması gibi beni hem sevindirdi, hem hastalığımı da ha-
fifleştirdi.
Sal i sen: Zülfikar
’ın makineyle hitama yaklaşması,
nurcular, belki bütün memleket için bir saadettir. Bu sa-
adeti elden kaçırmamak için, ne kadar ihtiyatlı tedbirler
varsa yaparsınız. eğer, farz-ı muhal olarak –inşaallah ol-
maz–
Ayetü’l-Kübra
’ya yapılan tecavüz gibi bir arama ol-
sa, bütün nüshalar tecavüze maruz kalmasın. gerçi şim-
di tecavüz etmezler ve edemezler; belki müsalâhaya çalı-
şıyorlar. Fakat gizli zındıklar, kendilerini istikbalin lâne-
tinden kurtarmak için elbette bahaneler arıyorlar ve hü-
küm ellerinde bulunanları aldatıyorlar. onun için, hıfz ve
inayeti İlâhiyeye tam itimad ederek ihtiyat edilmeli. İnşa-
allah
Zülfikar
kendini tecavüzden muhafaza edecek ve
mütecavizlerin başını dağıtacak veya imana getirecek.
ì®í
Œ
144
œ
Aziz,SıddıkKardeşimveBuFânîDünyadaHamiyet-
liveCiddîBirArkadaşım!
Ev vel â:
Bütün dostlarım ve hemşehrilerimden en zi-
yade zatınız ve bazı erzurumlu zatlar, benim bu işkenceli
Emirdağ Lâhikası – ı | 331 |
okuyup neşreden kimse.
nüsha:
birbirinin aynı olan yazılı
metinlerden her biri.
saadet:
mutluluk, kutluluk, bahti-
yarlık, mes’ut olma.
salisen:
üçüncü olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
tecavüz:
saldırma, sınırını aşma.
tedbir:
önlem, yol, çare.
vazife-i Nuriye:
Risale-i Nur vazi-
fesi, hizmeti.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zındık:
Allah’a ve ahirete inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, imansız,
münkir.
ziyade:
çok, fazla.
aziz:
yüksek dereceli, çok de-
ğerli.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
biraderzade:
kardeş çocuğu,
yeğen.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
evvelâ:
öncelikle.
fânî:
ölümlü, geçici.
farz-ı muhal:
imkânsızı farz
etme, olmayacak bir şeyi ola-
cakmış gibi düşünme.
gerçi:
her ne kadar...
hamiyet:
millî onur ve haysi-
yet.
hemşehri:
aynı şehirli, aynı
memleketli.
hıfz:
koruma, muhafaza etme,
himaye etme.
hitam:
son, nihayet.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istikbal:
gelecek, gelecek za-
man, ati.
itimat:
dayanma, güvenme.
lânet:
fena, kötü, uğursuz.
mahdum:
oğul, evlât.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri
altında bulunma.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
muhafaza:
koruma.
musalâha:
barışma, anlaşma,
sulh.
mütecaviz:
tecavüz eden, sa-
taşan, saldıran; sarkıntılık
eden.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları