Rab i an:
Bir zaman bin kalemle nurlara çalışan sava
kahramanlarından ve nurun ehemmiyetli şakirtlerinden
Mustafa Yıldız’ın hüdhüd-misal kuşu hüdhüd-i süleyma-
ni nev’inde nur işleri hakkında harika vaziyetleri göster-
mek acip değil, çok emsali var. kuşların nurlarla alâka-
darlıkları, çok hâdiselerle tahakkuk etmiş.
Hapishanede, hakikaten şahsıma ve nurcuların ittiha-
dına ve mahpusların nurcularla tevafukuna unutulmaya-
cak derecede Hilmi ile hizmet eden ve memleketinde ha-
pisten evvel ve sonra kahramanane çalışan ve ismine
tam mutabık sadık Beyin, akrabasıyla, validesiyle tebri-
kine ve benim namıma orada kurban kestiğine mukabil,
bin barekâllah ve maşaallah deriz. Ve onunla risale-i
nur’a hem talebe ve bize selâm gönderen salih oğlu os-
man’a hem selâm ederiz, hem nur dairesinde kabul edil-
di deriz.
ì®í
Œ
141
œ
(1)
p
ABG n
ón
¡t
°ûdG p
ABÉ n
ep
óp
H p
ABÉ n
ªn
?o
©r
dG o
OGn
óp
e o
¿n
Rƒo
j
(2)
m
ó«/
¡n
°T p
I n
CÉp
e o
ôr
Ln
G o
¬n
?n
a »/
às
eo
G p
OÉn
°ùn
a n
ór
æp
Y»/
às
æ°o
ùp
H n
?s
°ùn
ªn
J r
øn
e
Bu iki hadis-i şeriften alınan bir ilhamla, risalei nur’u
yazmanın dünyevî ve uhrevî pek çok faydalarından,
risale-i nur’da beyan edilen ve şakirtlerinin tecrübeleriy-
le tasdik edilen yalnız birkaç tanesini beyan ediyoruz.
Emirdağ Lâhikası – ı | 327 |
ile Süleyman arasında haberleş-
meye vesile olan kuşun ismi.
ilham:
içe, gönüle doğma, kalbe
gelme, gönle doğan şey.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
kahramanâne:
kahramanca, yi-
ğitçe, cesurca.
mahpus:
hapsedilmiş olan, tu-
tuklu.
maşaallah:
Allah nazardan sakla-
sın, ne güzel, Allah korusun.
misal:
eş, benzer.
mukabil:
karşılık olarak, karşılı-
ğında.
mutabık:
uygun.
nam:
ad, isim, yerine.
nev:
cins.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
rabian:
dördüncü olarak.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
talebe:
öğrenci.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbi-
rine denk gelme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
valide:
ana, anne.
vaziyet:
durum.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
bârekâllah:
Allah mübarek et-
sin, hayırlı ve bereketli olsun.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehemmiyetli:
önemli.
emsal:
eşler, benzerler.
evvel:
önce gelen, önceki.
hâdise:
olay.
hadis-i şerif:
Peygamberimiz-
den aktarılan sözlerin genel
adı.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hüdhüd:
bir kuş ismi, çavuş
kuşu veya ibibik denilir, (Hz.
Süleyman’ın zamanında, Hicaz
ile Yemen arasındaki Saba
nam yerde melike olan ve gü-
neşe tapan Belkıs ile Süley-
man Aleyhisselâm arasında
muhabereye vesile olduğun-
dan meşhur ve mübarektir).
hüdhüd-i süleymanî:
Hz. Sü-
leyman zamanında, Hicaz ile
Yemen arasında bulunan ve
Saba denilen ülkede kraliçe
olan ve güneşe tapan Belkıs
1.
Âlimlerin mürekkebiyle şehidlerin kanı denk tutulur. (Keşfü’l-Hâfâ, 2:400, hadîs no: 3281.)
2.
Kim benim ümmetimin bozulduğu bir zamanda sünnetime sarılırsa, ona yüz şehid sevabı
verilir. (Müntehabât-IKenzü’l-Ummal, 1:100.)