umumu namına âdetime muhalif olarak kabul ettim. Al-
lah onlardan razı olsun, Âmin. onların hatırı için kaide-
mi kırdım. Ve manevî ve firdevsî olan nur
Zülfikar
’ı ikin-
ci salâhaddin olan küçük İbrahim’in namına ve ekseri-
yet-i mutlakası sözler’i gayet güzel bir surette yazan ve
nazif sadakatinde ve alâkasında bulunan kardeşimiz
Mustafa osman’ın umum safranbolu nurcuları namına
gönderilen iki mecmuayı da beraber aldık. Cenab-ı Hak,
Zülfikar
’ın ve o iki mecmuanın harfleri adedince onların,
İbrahim ve Mustafa ve İzzet ve refiklerinin ve yardımcıla-
rının defter-i a’maline hasenatlar yazsın ve her harfine
mukabil yüz rahmet eylesin. Âmin.
Hakikaten Mustafa osman, ehemmiyetli ve çok gay-
retli iki cenah buldu. nazif’in, salâhaddin’i ve İbrahim’i
gibi, muallim Ahmed Fuad’ı ve dârülfünundaki Mustafa
oruç’u bulmuş; o iki cenahla, inşaallah nur hizmetinde
çok iş görecek. Hatta Mustafa oruç’la muallim Ahmed
Fuad gibi zatların bu sırada tesirli bir surette hizmet-i nu-
riyeye geçmeleri, denizli kahramanı Hasan Feyzi’nin ve-
fat acısını bir derece izale ediyorlar. küçük İbrahim, na-
zif’e ikinci bir salâhaddin hükmüne geçip çoluk çocu-
ğuyla, kardeşiyle ve refikasıyla nura ve makineye pek
ciddî çalışması, mektubunda namları bulunan salih ve
gülcü Hüseyin ve osman ve zühtü ve İzzet ve ömer ve
sair oradaki nurcuların sebatkârâne, sarsılmadan nur
hizmetinde terakki etmeleri bizleri çok mesrur ettikleri
gibi, bu memleketi de ileride çok minnettar edecekler.
âdet:
her vakit yapılan.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
cenah:
kanat, taraf, kısım.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
dârülfünun:
üniversite.
defter-i a’mal:
insanların işlediği
ve yaptığı şeylerin kaydedildiği
defter; amellerin defteri.
ehemmiyetli:
önemli.
ekseriyet-i mutlaka:
mutlak ço-
ğunluk.
firdevsî:
Cennet bostanı misali.
gayet:
son derece.
hakikaten:
hakikat olarak, doğ-
| 324 | Emirdağ Lâhikası – ı
rusu, gerçekten.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler,
hayırlar.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risâle-i Nur için çalışma.
hükmüne:
yerine, değerine.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
izale:
zevale erdirme, yok
etme.
kaide:
usul, kural, erkân, ni-
zam, düzen, yol.
manevî:
maddî olmayan, içe
ait, mana ile ilgili.
mecmua:
“Risale-i Nur” parça-
larından her biri.
mesrur:
sevinçli, memnun.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
mukabil:
karşılık.
nam:
ad, isim, yerine.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
refik:
arkadaş, yoldaş.
refika:
kadın eş, karı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sair:
diğer, başka, öteki.
sebat:
sözünde durma, kararlı
olma, azimlilik.
suret:
biçim, tarz.
terakki:
ilerleme, gelişme.
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes.
vefat:
ölüm.
zat:
kişi, şahıs, fert.