denizli gibi kahramanlar ocağından çok Hasan Feyzi ru-
hunda nurlara sahip ve naşir çıkaracak. Bir tane, toprak
altına girer, vefat eder, fakat yüz tane sünbüller meyda-
na geldiği gibi; rahmet-i İlâhiyeden ümitvarız ki, Hasan
Feyzi de öyle kudsî bir sünbül verecek, çok Hasan Fey-
zi’ler nur dairesinde yetişecekler, vazifesini daha ziyade
yapacaklar.
San i yen:
Bu kahraman kardeşimizin, hayatta kaldı-
ğı gibi, defter-i hasenatına herbirimiz, manevî kazançla-
rımızı, umumda olduğu gibi, hususî bir surette dahi o
kardeşimize hediye etmeliyiz. Ben, kendim, onu da, Ha-
fız Ali, Hafız Mehmed ve savalı Ahmed ve Mehmed
zühtü’nün beşincisi olarak evljya-i azîmenin has daire-
sinde, manevî kazançlarımı ona da bağışlamaya karar
verdim. o zatın ağır şerait altında nurların intişarına bü-
yük hizmetler eden nur hakkındaki fıkraları, lâhikada
olduğu gibi, münasip gördüğünüz bazı mecmuaların ahi-
rine de o tesirli mektuplarının birer tanesini ilhak ediniz.
nasıl ki
Asa-yıMûsa
ve
Zülfikar
’da yazılıyor; tâ onun o
canlı fıkraları, onun bedeline nurlara hizmet etsin.
Hem, benim bedelime onun küçücük Medrese-i nuri-
yesi olan hanesindeki akrabasına ve denizli ve civarında-
ki büyük Medrese-i nuriyedeki refiklerine ve talebelerine
ve nur Şakirtlerine taziyemizi tebliğ edip deyiniz ki: Ben,
bütün ömrümde, bu derece, bir vefattan bu kadar müte-
essir olup ağlamamıştım.
ahir:
son, sonraki, en sonra.
bedel:
değer, kıymet, karşılık,
karşı.
civar:
çevre, yöre, etraf.
defter-i hasenat:
iyilikler, güzel-
likler defteri, insanların yaptığı iyi-
liklerin yazıldığı manevî defter.
evliya-i azîme:
büyük velîler.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hane:
ev, mesken, beyt, ikamet
edilen yer.
hususî:
özel.
ilhak:
ilâve etme, ekleme, katma.
| 320 | Emirdağ Lâhikası – ı
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Lâhika:
Risale-i Nur mektup-
larının toplandığı eser.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mecmua:
dergi.
medrese-i Nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
münasip:
uygun.
müteessir:
teessüre kapılan,
duygulanmış, etkilenmiş.
naşir:
eser, neşreden, yayın-
layan, dağıtan.
Nur:
Risale-i Nur.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
refik:
arkadaş, yoldaş, yol ar-
kadaşı.
saniyen:
ikinci olarak.
suret:
biçim, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şerait:
şartlar.
talebe:
öğrenci.
taziye:
baş sağlığı dileme, ya-
kını ölen kimseyi teselli etme.
tebliğ:
bildiri, beyanname,
mesaj.
umum:
hep, herkes.
ümitvar:
ümitli, umutlu,
uman, ümidi olan.
vefat:
ölüm.
ziyade:
çok, fazla.