Emirdağ Lâhikası - page 312

(1)
Gk
OÉn
Jr
hn
G n
?Én
Ñp
ér
dGn
h @ …/
ôr
én
J o
¢ùr
ªs
°ûdGn
h
gibi, yalnız Yirminci
sözün Birinci Makamında üç dört ayette şüpheleri söy-
lenmiş.
Hem o Mucizat-ı kur’âniye risalesi de gerçi gayet
muhtasar, acele yazılmış ise de, fakat, ilmi belâğat ve
ulûm-i Arabiye noktasında âlimlere hayret verecek dere-
cede âlimane ve derin ve kuvvetli bir tarzda beyan edil-
miş. gerçi her bahsini, her ehl-i dikkat tam anlamaz, is-
tifade etmez; fakat o bahçede herkesin ehemmiyetli his-
sesi var. pek acele ve müşevveş hâletler içinde telif edil-
diğinden, ifade ve ibaresinde kusur var olmasıyla beraber
ilim noktasında çok ehemmiyetli meselelerin hakikatini
beyan etmiş.
ì®í
Œ
132
œ
Madem risale-i nur, makine ile taammüm etmeye
başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan
mektepliler ve muallimler çoklukla risale-i nur’a yapışı-
yorlar; elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor.
Şöyle ki:
risale-i nur’un şiddetli tokat vurduğu ve hücum ettiği
felsefe ise mutlak değildir. Belki muzır kısmınadır. Çün-
kü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve
kemalât-ı insaniyeye ve sanatın terakkiyatına hizmet
eden felsefe ve hikmet kısmı ise, kur’ân ile barışıktır.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
âlimane:
bilerek, bilene yakışır
tarzda.
bahis:
konu.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; bir şeyde saklı bulu-
nan derin anlam.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i dikkat:
dikkatliler, dikkat sa-
hipleri.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından inceleyen
ilim.
gayet:
son derece.
gerçi:
her ne kadar...
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hâlet:
hal, durum.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
in-
sanlara ait olan sosyal hayat.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye.
hikmet-i cedide:
yeni fenler,
müspet ilimler.
hisse:
pay, nasip.
ibare:
metin, cümle veya bir
kaç cümleden oluşan söz
grubu.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kemalât-ı insaniye:
insana ait
mükemmellik ve olgunluklar.
kusur:
eksiklik, noksan.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mesele:
konu.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
mutlak:
herhangi bir kayda
bağlı olmayan, kayıtsız, şart-
sız.
muzır:
zararlı, zarar veren.
müşevveş:
teşevvüşe uğra-
mış, düzensiz, karmakarışık.
risale:
kitap.
taammüm:
umumîleşme, ge-
nel olma, yaygınlaşma.
tarz:
biçim, şekil.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler, yükselişler.
ulûm-i arabiye:
Arapça ilim-
ler, Arap dilini çeşitli bakım-
lardan inceleyen çeşitli ilimler.
1.
Güneş de akıp gider. (Yâsin Suresi: 38.) Dağları birer kazık yapmadık mı? (Nebe’ Suresi: 7.)
| 312 | Emirdağ Lâhikası – ı
1...,302,303,304,305,306,307,308,309,310,311 313,314,315,316,317,318,319,320,321,322,...1032
Powered by FlippingBook