Bir zaman bir memlekete şimendifer geldiği vakit, ara-
bacılar telâş edip dediler: “Bizim sanatımız bozuldu.”
Hâlbuki şimendiferin gelmesiyle memlekette faaliyet ço-
ğaldığından, faytonculuğa iki kat ziyade ihtiyaç olmuş.
İnşaallah, onun gibi nur yazıcıları, değil tevakkuf, belki
daha ziyade yazı ile defter-i a’mallerine hasenat kayde-
decekler.
ì®í
Œ
127
œ
Ben ehl-i siyasetin her nevi taziplerine karşı
(1)
o
?«/
cn
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *GÉn
æo
Ñr
°ùn
M
deyip sabır ve tahammüle karar
vermişim. kâzım karabekir ile eskiden münasebetim
vardı. Acaba şimdi de o münasebetin sebebi olan mer-
dane mesleğini muhafaza ediyor mu? eğer eski gibi ise
ve nurlara zararı yoksa ve nura faydası muhtemel ise ve
dost ise, benim selâmımı ona tebliğ edebilirsiniz. Fakat,
madem ehl-i siyaset, hayat-ı bâkiyesi için risale-i nur’a
müracaata tenezzül etmiyor, o hayata nispeten beş pa-
ralık olan bu hayat-ı fâniye için onlara müracaata ben de
tenezzül etmem ve istirahatim için şekva ve rica etmem.
ì®í
Œ
128
œ
Merhum Büyük Ali’nin tam vârisi ve tam bir sistemi ve
merhum Abdurrahman’ın tam misli ve halefi ve
defter-i a’mal:
insanların işlediği
ve yaptığı şeylerin kaydedildiği
defter; amellerin defteri.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meşgul olanlar, siyaset adamları,
politikacılar.
halef:
birinin yerine geçen, birinin
yerini tutan.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
hayat-ı bakıye:
bâkî olan, sonsuz
hayat, ahiret hayatı.
hayat-ı fânîye:
fânî hayat; sonu
olan dünya hayatı.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kayd:
deftere yazılan şey.
madem:
çünkü, için, değil mi ki,
...den dolayı, böyle ise, hele.
merdane:
mertçesine.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
meslek:
tarz, davranış.
1.
Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir. (Âl-i İmrân Suresi: 173.)
| 308 | Emirdağ Lâhikası – ı
misil:
benzer.
muhafaza:
terk etmeme, de-
ğiştirmeme, bırakmama.
muhtemel:
ihtimal dahilinde,
olabilir.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
müracaat:
başvurma, da-
nışma.
nevi:
çeşit.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
Nur:
Risale-i Nur.
sabır:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sistem:
model, tip.
şekva:
şikayet.
şimendifer:
demiryolunda ça-
lışan vasıta, tren.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
tazip:
azap çektirme, eziyet
etme, sıkıntı verme.
tebliğ:
bildiri, beyanname,
mesaj.
tenezzül:
gönül alçaklığı, alçak
gönüllülük gösterme.
tenezzül:
kendine aykırı dü-
şen bir işi veya durumu kabul
etme, alçalma.
tevakkuf:
duraklama, durma.
vâris:
mirasçı.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.