Emirdağ Lâhikası - page 305

mektuplarını, hediyelerini aldım; bunların sadakatlerine
bir emare oldu. eskiden beri âdetim hediyeleri kabul et-
memekle beraber, sizin cübbe ve yeleğinizi bu geceki
leyle-i kadir’de giyip Asiye ile beraber kastamonu’daki
bütün nur Şakirtleri namına kabul ettim. Fakat kaideme
muhalif olmamak için, ona mukabil, emin’de bulunan
risalelerimden lütfiye, Ulviye istediklerini alsınlar; veya-
hut benim hesabıma Mehmed Feyzi ve arkadaşları onla-
rın beğendiklerini yazsınlar.
Benim yanıma çok defa gelen bu hemşirelerimin ma-
sum evlâtları, nur Şakirtlerinden masumlar dairesinde
dâhildirler ve çok defa hatırlıyorum.
ì®í
Œ
125
œ
Hadsiz şükür ve hamd ü sena ediyorum ki, sizlerin bu
mektuplarınız, hem Hüsrev ve arkadaşlarına ve makine-
lerine, hem nazif ve yardımcılarına ve makinesine ve bu
kudsî yeni hizmette devam edebilmelerine ait sıkıcı çok
endişelerimi izale ettiler. Binler elhamdülillâh.
Hatta mektuplarınızı aldığımdan bir gün evvel, arabay-
la gezmeye çıkmıştım. Birden, kur’ân’ın medhine maz-
har olan hüdhüd-i süleymanî kuşu bir müjde vermek
istiyor gibi, on beş dakika kadar yolumuzu takiben sağa
ve sola ve yola konup, uçup, yine gelip, hiç bu acip tar-
zı görmediğimiz surette, kanaatim geldi ki, yarın beni
mesrur edecek bir haber alacağım. Beni gezdiren
Emirdağ Lâhikası – ı | 305 |
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mesrur:
sevinçli, memnun.
medih:
övme.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
mukabil:
karşılık.
nam:
yerine, vekillik.
Nur:
Risale-i Nur.
risale:
kitap.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
suret:
biçim, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşı hoş-
nutluk ve memnunluk ifade etme,
teşekkür.
takiben:
takip ederek, takip sure-
tiyle.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdet:
her vakit yapılan.
cübbe:
üste giyilen bol ve
uzun elbise.
dâhil:
içinde, içeri girmiş.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, Allah’a şükür.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evlât:
çocuklar.
evvel:
önce gelen, önceki.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hamd ü sena:
şükür ve övgü.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hüdhüd-i süleymanî:
Hz. Sü-
leyman zamanında, Hicaz ile
Yemen arasında bulunan ve
Saba denilen ülkede kraliçe
olan ve güneşe tapan Belkıs
ile Süleyman arasında haber-
leşmeye vesile olan kuşun
ismi.
izale:
zevale erdirme, yok
etme.
kaide:
kural, esas, düstur.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Leyle-i kadir:
Kadir Gecesi,
Kur’ân-ı Kerîm’in dünya
semasına nazil olduğu gece,
ramazanın 27. gecesi.
masum:
küçük çocuk.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
1...,295,296,297,298,299,300,301,302,303,304 306,307,308,309,310,311,312,313,314,315,...1032
Powered by FlippingBook