Mehmed’ler, Atıf’lar, Mustafa’lar, sadık’lar, osman’lar,
ve hakeza, nurların bahadırları dünyada arkamda kaldık-
ları, ölümü bana çok hafifleştiriyorlar. Yalnız günah cihe-
tinde ölüyorum, hasenat cihetinde yaşıyorum diye Al-
lah’a hadsiz şükrediyorum.
ì®í
Œ
139
œ
Ev vel en:
(1)
z n
¿ƒo
©p
LGn
Q p
¬r
«n
dp
G B És
fp
Gn
h ! És
fp
G { m
án
Ñ«°/
üo
e u
?o
µp
d
risale-i nur’un kahramanlarından ve Hafız Ali’nin
makamına geçen merhum Hasan Feyzi’nin vefatı,
denizli’ye, risale-i nur dairesine ve bu memlekete ve
âlem-i İslâm’a büyük bir zayiattır. Fakat kendisi, pek sa-
mimî ve halis ve fevkalâde beyanatıyla ve dersleriyle, in-
şaallah, kendi yerinde çok Hasan Feyzi’lerin yetişmesine
bir zemin ihzar etmiş, sonra gitmiş. Aynen biraderzadem
Abdurrahman gibi, bir iki senede on sene kadar nurlara
kıymetli hizmet etti. güya o da, Abdurrahman da çabuk
dünyadan gideceğiz diye on senelik vazifeyi bir iki sene-
de gördüler.
Ben, merhum Hasan Feyzi’nin vefatını onun şahsı iti-
barıyla tebrik ediyorum ve denizli’yi ve nur dairesini ve
bu memleketi cidden taziye ediyorum. Bu çeşit zülcena-
heyn ve hakikî mü’min ve müdakkik bir âlim ve yüksek
bir edib, muallim ve tesirli bir vaiz ve müderrisi kaybetti-
ği için, büyük bir musibettir. Cenab-ı Hak, inşaallah,
Emirdağ Lâhikası – ı | 319 |
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
makam:
manevî mevki.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
muallim:
ders veren, öğretmen.
musibet:
felaket, bela.
müdakkik:
tetkik eden, inceden
inceye araştıran.
müderris:
medresede ders veren,
medrese hocası.
mü’min:
iman eden, inanan.
Nur:
Risale-i Nur.
samimî:
içten, candan, gönülden.
taziye:
baş sağlığı dileme, yakını
ölen kimseyi teselli etme.
vaiz:
vaaz eden, ibadet yerlerinde
dinin emir ve yasaklarını anlatarak
nasihat eden din görevlisi.
vazife:
dinî mükellefiyet, yüküm-
lülük.
vefat:
ölüm.
zayiat:
zarar ve ziyan; kayıplar, yi-
tikler.
zemin:
temel, dayanak.
zülcenaheyn:
iki yönlü.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
bahadır:
cesur, yiğit, kahra-
man.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
biraderzade:
kardeş çocuğu,
yeğen.
cidden:
ciddî olarak, gerçek
olarak.
cihet:
yön, görüş açısı.
Evvelen:
evvelâ, birinci, ilk
olarak.
fevkalâde:
olağanüstü.
güya:
sanki.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hakikî:
gerçek, dostluğu içten
ve gönülden olan.
halis:
her amelini, yalnız Allah
rızası için işleyen.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler,
hayırlar.
1.
Her musîbete karşı deriz ki: “Biz Allah’ın kullarıyız; ve sonunda yine Ona döneceğiz. “Baka-
ra Suresi: 156.)