"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şu bizim rüyalarımız...

Orhan Ali YILMAZ
14 Ağustos 2021, Cumartesi
İnsan neden rüya görür?

Ya da soruyu şöyle değiştirebiliriz:

Ne hikmet/lere binaendir ki, bazı şeyler rüyalarda insana gösterilir de, bazı şeyler de özellikle gösterilmez; ve neden, bazılarımıza gösterilir de bazılarımıza özellikle gösterilmez?..

“Ama ben, sizin dediğiniz gibi, hiç rüya görmüyorum ki..” şeklinde kendisini bize karşı savunan kimsenin bu sözü ya da iddiası doğru mudur veyahut ne kadarı doğrudur ya da anlamı nedir, şu bildiğimiz psikolojik ya da psikiyatrik bilimsel bilgiler ışığında?..

İnsanın, sırasıyla; Hafif, Derin ve REM devresi şeklinde tabir edilen, üç çeşit uyku devresi olduğundan, bulunduğundan bahsediyorlar konunun günümüzdeki uzmanları.

Rüyaların ise, yaklaşık olarak % 80’i, kısaca REM olarak tabir edilen şu son devrede görülmektedir; ve o anda rüya görüldüğünün en açık belirtisi olarak da, göz kapaklarındaki o aşırı titreme ve de hareketlilik gösterilmektedir, rüyalar ile ilgili yapılan şu son klinik çalışmalarında..

İstatistiksel olarak, rüyaların, sadece % 12 kadarının “siyah-beyaz” olduğu, görüldüğü, denekler tarafından belirtilmiş olup, diğerlerinin, yani % 88’lik şu kahîr ekseriyetinin ise “renkli” olarak görüldüğü düşünülmekte, daha doğrusu varsayılmaktadır..

Görüntü çözünürlüğü, bildiğimiz şu dört boyut dışında, başkaca, daha kaç boyutun bulunduğu/kullanıldığı, rüyada, Gören’in kişinin kendisi ya da bu anlamda, rûhu olduğu mâkul olmakla birlikte, görülenin de çoğu zaman nasıl kişinin kendisi olduğu/olabildiği, olayları nasıl birebir/ bizzat deneyimlediği, yaşadığının yanı sıra, çoğu zaman, o kadar çok olay, kişi, mekân, hem de sözleri, nasıl olup da, konunun uzmanlarınca, aslında “çok kısa” olduğu belirtilen, şu rüya zamanı dilimine kişinin nasıl sığıştırdığı/sığıştırabildiği mevzusunu ise sizlerin zihnine ve o derin muhâkemâtına havale ediyorum...

İslâmî Literatür’de, rüyaların mâhiyeti ile ilgili en ilginç, en özgün/orijinal sayılabilecek, en çarpıcı açıklamaları, hiç şüphesiz, “Hekimlerin Pîri” ünvanıyla meşhûr-u musaddak bulunan İbn-i Sina yapmaktadır.

O, “el-Ḳavl fî Sebebi’l-Menâmât” adlı, rüyaların kaynağı ve yorumu ile ilgili kaleme aldığı müstakil eserinde, rüyalarımızı Kuvve-yi Muhayyile’nin (Hayal Gücü, Hayal Kurabilme Yetisi) bir fonksiyonu/tezahürü olarak görmektedir.

O, rüyaları; “yüce âlem” tabir ettiği şu metafizik âlemle ittisale/iletişime geçilerek görülen, fizyolojik ihtiyaçlarımızın bizleri zorlaması sonucu (meselâ, aç bir insanın, rüyasında hep yemekler, susuz kalmış kimsenin, kendisini pınar başlarında ya da üşüyen birisinin devamlı olarak ateş görmesi gibi) ve bilinçaltımızda baskılanan geçmişteki hatıraların ya da gelecekle ilgili beklenti, ihtiyaç, arzu ve de heveslerin, bir çeşit, bilinç üstüne yansıması olarak görülen olmak üzere üç grupta tasnif etmektedir.

Hz. Peygamber (asm) ise, Nübüvvet’in, ilk altı aylık döneminin, özellikle “Sâdık Rüyalar” şeklinde tezahür ettiğini ve bunun, toplam vahiy süresi/süreci olan 23 seneye nispetle Nübüvvet’in 46’da 1’ini teşkil ettiğini belirtmişlerdir.

Üstad Hazretleri ise konuyla ilgili olarak, rüyanın üç tür olduğunu, ilk ikisinin ise, âyette geçen “Edğâs-ü Ehlâmin” ile tabir edilen “Karmakarışık Rüyalar” kısmında dâhil olduğunu, bunun da, şöylece, iki şekilde tezahür ettiğini; ya kişinin mizacının bozulması sonucu, Kuvve-yi Hayaliye’nin kişinin psikolojik yapısına göre, olayları ve kişileri karıştırarak birleştirip, buna münasip görüntüler oluşturabildiğini; ya da kişinin, bir şekilde bilinçaltına itilmiş, bastırılmış, geçmişte, hatta çok çok önce yaşadığı heyecan verici olayların, uyku esnasında, bilinç üstüne çıkıp, Kuvve-yi Hayaliye’nin, yine bunları güncel olanlarla birleştirip, karıştırıp, uygun görüntüleri oluşturması olarak tavzih etmekte ve bu iki tür rüyaların “tabir”e, yani “yorumlamaya” değmeyecek kadar “değersiz” olduğunu belirtmektedir.

Üçüncü kısım rüyanın ise “Rüya-yı Sâdıka” olduğunu, bunun da, insanın mâhiyetinde bulunan ve “lâtife-i Rabbâniye” ile tabir edilen mânevî kalbin, uyku esnasında, şehadet âlemi ile olan bağlantısının kesilmesi münasebetiyle, Gayp Âlemi’ne ve şu bildiğimiz Levh-i Mahfûz’a karşı/mukabil bir delik, bir pencere açtığını ya da bulduğunu, henüz gerçekleşmeyen, çoğu zaman, yakın gelecekte vukua gelmeye hazırlanan bazı olayları müşahede ettiğini/edebildiğini, ama bunun da, çoğu zaman ince, bazen de kalınca bir perdeyle sarılı olduğunu/olabildiğini ve tam açık olmadığından dolayı da, kişinin Kuvve-yi Hayaliye’sinin devreye girip, kendine mahsus özel bir tasarrufla, semboller ve de imgeler yardımıyla, aslında bu anlamda “çıplak” olan bu hakikatleri ya da mânâları sarmaladığını, olay/lara ya da konuya, çoğu zaman başka bir şekil verdiğini, ya da tam da gerçekleşeceği şekilde, tamamen ayan beyan/apaçık gözüktüğünü / gösterildiğini izah etmektedir.

Devamında ise, konunun başka bir yönüne dikkat çekmekte, “Sâdık Rüyalar”ın, aslında, insanda, bazılarınca altıncı ya da yedinci, mânevî bir his/lâtife kabul edilen “Hiss-i Kable’l-Vukû”un, normalin epey bir üzerinde inkişafı, hem de “hassasiyet kazanması” olduğuna dikkat çekerek, konunun hayvanlar âlemindeki misâllerine değinir..

Meselâ, kartalların çok uzak mesafelerden, hayvan leşlerini sezebildiklerini ve biz insanlar gibi, herhangi bir navigasyon cihazına ihtiyaç duymadan ilgili adrese, hem de hiç şaşırmaksızın ve de yanılmaksızın intikal ettiklerini örnek verir..

Son kısımda ise, kendisi hakkında, bu “Sâdık Rüyalar”ın, özelde “hakke’l-yakîn” derecesine geldiğini, ulaştığını, ertesi gün başına gelecek olayları, mekânları, konuşacağı sözleri, çoğu zaman birebir, gece rüyasında gördüğünden/gösterildiğinden hareketle, bunu, Kader-i İlâhî’nin, hem de Levh-i Mahfûz’un, özel dairede ise Levh-i Ezelî’nin, “her şeyi” kuşatmış olduğuna, aslında bütün eşya ve de olayların, en küçük ayrıntısının dahi ihmâl edilmeksizin bir İlm-i Muhît tarafından kuşatılmış olduğuna, bunun da, kendisinin, özellikle, İmanın Esasâtı’nda bulunan Kader’e olan imanını arttırdığını nazarlarımıza, hem de dikkatimize önemle arz eder..

Ayrıca, bu türden Sâdık Rüyaların, uyku vasıtasıyla, avâm/halk tabakası için bir nevi “velilik”, yani “evliyalık” mertebesi olduğunu, tıpkı, şu meşhur, bildiğimiz kerâmet, hem de keşif sahibi Evliyalar misillü, istikbale ait, gaybî pek çok şeyi onda gördüklerini, hem de herkes için, sadece, bulunduğu anla, şu zaman dilimi ile kısıtlı/sınırlı olan biz, istisnasız bütün insanlar için, hem mâziyi, hem şimdiki ânı, hem de gelecek zamanı kuşatan, bir çeşit, zamandan bağımsız/zamanlar üstü; üstelik, gâyet zevkli, hem de neşeli, teselli verici ve bu anlamda, Âhiret Âlemleri’nden gizli haber veren ve bir çeşit sonsuzluğa mazhar “Mânevî bir Sinema” hükmünde olduğuna teşbih eder...

Okunma Sayısı: 3113
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Zeliha

    15.8.2021 19:42:47

    Allah razı olsun. Bu konuyu bu kadar derli toplu ele almak çok istifadeye Medar olmuş.oldukca bilimsel bir çalışma üstelik. Devamını bekliyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı