Her ne kadar küresel işgalcilerin Irak ve Libya’dan sonra bölgede İsrail’in karşısında hiçbir güçlü ülkenin kalmaması maksadıyla en son Suriye’yi de bölüp parçalamayla ifna operasyonu “fetih!” ve “zafer!” diye lanse edilse de bir asır önce bölge üzerindeki hesapların yenilendiği ortada.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında ecnebilerin cetvellerle taksimle İngiltere ile Irak petrolünü yağmalayan Fransa’ya peşkeş çekilen “arz-ı Şam” denilen bölgenin merkezini oluşturan Suriye’nin Nisan 1946’da Şam-Halep ve çevresinin “Sünnî”, sahil bölgesinin “Nusayri-Alevî”, güneyinin “Dürzî” olarak mezhebî – etnik iftiraklar üzerinden bölünüp parçalanması; Mısır ile Şam arasına, İslâm dünyasının ortasına bir zehirli fitne ve ifsad hançeri İsrail’in saplanmasıyla küresel emperyal işgalcilerin tefrika senaryoları sahneleniyor.
Öncelikle işgalci istilâcı emperyallerin hegemonya ve çıkarları hesâbına 1916’da bölgeye “İsrail devleti” hançerinin saplanması hesâbına İngiliz-Fransız mâmulü “Sykes-Picot tefrikası”nın yeni versiyonu, “âlem-i İslâma suikast olan gaddarâne Sevr Muâhedesi”nin günceli olan ve yirmi iki İslâm ülkesini mezhebî - etnik ayırımlarla bölüp parçalamayı hedefleyen “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” ile “menhus plânı”nı uygulanıyor. (Şualar, s. 619.; Kastamonu Lâhikası s. 17.)
SURİYE’Yİ “PAYLAŞIM PAZARLIKLARI…
Bunun içindir ki her ne kadar Colanî, başta PYD/YPG olmak üzere bütün silâhlı örgütlerin “silâh bırakmaları” çağrısında bulunsa da kullanışlı örgütlerin ülkede daha fazla pay kapmak için kolay kolay silâh bırakmayacakları görülüyor.
Son aşamada başta ABD olmak üzere sözkonusu örgütleri Suriye’ye salıp işbirlikçi olarak istimal eden ağababalarının araya girmesiyle ilân edilen on günlük “geçici ateşkes”e rağmen, YPG’nin Fırat’ın batısında hâlâ belirlenen alanlardan çekilmeyip Münbiç ve Tel Rıfat’ta, özellikle kırsal kesimlerde ve Fırat üzerindeki Tişrin Barajı çevresine saldırılarda Türkiye’den dolar maaşlı ÖSO’dan dönüşen “Suriye Millî Ordusu (SMO)” denilen örgütle sahada sıcak çatışmaların sürmesi bunun bâriz göstergesi.
Bundandır ki emperyal ecnebilerin bölgeye musallat ettiği ve üzerlerinden “vekâlet savaşı”nı yürüttüğü bütün taşeron terör örgütlerine, radikal maşa gruplarına yaptığı gibi “El Kaide’den doğma, IŞİD’den olma, El Nusra’dan türeme HTŞ lakaplı örgüt”ün ABD ve İngiltere’den silâh ve strateji desteği almadan, CIA ve M6’dan istihbaratı olmadan kısa sürede Şam’ı almasının mümkün olmadığı belirtiliyor.
Belli ki “proje”de “kod adı”nı aldığı Golan’ın İsrail’in işgalinde olan ve Şam’a girmesinin ardından ilk 48 saat içinde Golan’dan Kamışlı’ya Suriye ordusunun uçaklarını, tanklarını, toplarını, cephaneliklerini bombalayıp savunma mekânizmasını tahrip eden ve hâlen işgale ve ilhaka devam eden İsrail’e -garip bir biçimde- hâlâ tek kelime tepki göstermeyen Colanî’nin başında bulunduğu HTŞ’ye “öncelik” verilmiş.
Şam - Halep bölgesi, ABD-İsrail’in başını çektiği, cephane ve lojistik destek sağladığı İsrail’le ortaklaşa El Kaide’den kopma IŞİD’den kalma El Nusra’dan dönüşen “Suriye El Kaidesi” HTŞ’ye Suriye’deki iç savaşta oynadığı “rol”e karşılık bahşedilmiş.
Ve Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin dibinde” ABD’nin on iki yıldır 130 bin militanını silâhlandırıp palazlandırdığı Türkiye’nin dibinde Fırat’ın batısında “PKK’’nın Suriye kolu” PYD/YPG, başta petrol olmak üzere enerji ve su kaynaklarının yüzde 80’iyle verimli toprakların yer aldığı ülkenin yüzde 40’ını kontrolle yetinmiyor; Fırat’ın batısında da direniyor.
Keza Fırat’ın batısında Ankara’nın maaşa bağladığı “özgür Suriye ordusu’ndan (ÖSO) oluşan yine ABD - İsrail’in vesâyetindeki “Suriye Milli Ordusu”na (OSM) ülkenin geri kalan parçasını işgaliyle kontrolüne terk ediliyor. Ülkenin güneyinde İsrail’in denetiminde “İsrail Dürzistanı” kuruluyor.
“ECNEBÎ PARMAĞIYLA İDARE EDİLEN ZINDIKA KOMİTELERİ…”
Anlaşılan, omurgasını YPG’nin oluşturduğu SDG yöneticileriyle görüşen Colanî’nin YPG’nin silâhlarıyla Suriye ordusuna katılması ve silâhların sadece devletin elinde olması” önerisini yeterli bulunmamış; “pazarlıklar” devam ediyor. Mesele, “İsrail’e hizmeti “misyon” edinen en Siyonist kabineyi kuran Trump’un -20 Ocak sonrası- “Suriye’deki işbirlikçileri” arasındaki “pazarlıklı paylaşım”a bırakılmış…
Neticede, Bediüzzaman’ın “birinci talebesi” merhum Zübeyr Gündüzalp’ın Kasım 1950’de Ankara Üniversitesinde verdiği konferansta “Ecnebî parmağıyla idâre edilen zındıka komiteleri, İslâmiyeti imhâ için, İslâm memleketlerinde, bilhassa Türkiye’de öyle desîselerle entrikalar çevirmişler, hâince dolaplar döndürmüşler, hunharâne ve vahşiyâne zulümler irtikâb ve şeytânî ve menfur plânlar tatbik etmişler ve iğfalâtta bulunmuşlar; iblisâne, sinsi metodlar tâkip etmişler ve kardeşi kardeşle çarpıştırmışlar ve öyle aldatıcı yalan ve propagandalar ve yaygaralar yapmışlar, fitne ve fesad ve tefrika tohumları saçmışlardır ki; bunlar İslâm’ın bünyesinde derin rahneler açmış ve büyük tahribâtlar yapmıştır” ifadesiyle “federasyon” paravanında “özerk - otonom bölgeler” perdesinde Türkiye’nin yanıbaşında terör örgütlerine “devletçikler” kurdurulması projesi devrede.