Kitâbette İsm-i Hakîm’in tecellisi, iktisâda riâyetle tezâhür eder.
“İsrâfa, devlet(lûmüz)çe ‘itibar’ nâmı verilmiş bir memlekette, yazıda iktisâdı kim takar?” derseniz; ne diyeyim? Şiire istidadım yok ki Kâmî gibi derdimi mısrâlara dökeyim:
“Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler
Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur, kim dinler”
★★★
En sık rastladığımız anlatım kusuru, kalem ishaline mâruz kişilerin laf salatalarıdır. Cümleye bir anlam nüansı katmıyorsa, kullanılan kelime gereksizdir.
Zevâhiri kurtarmak için laf kalabalığıyla “sıyırmak”, politikacılar için bir mahâret (!) sayılsa da, kitâbette kahrı çekilecek şey değildir.
Kelimenin lüzumlu olup olmadığını tespit, kimi cümlelerde pek kolay ise de bâzı cümlelerde müşküldür.
Aşağıda, büyük harfle yazılan ibârelerin, çift ise biri, değilse tek olanı gereksizdir, çıkartılabilir.(İkileme varsa tek kelime gibi değerlendirin.)
İslâmî TERBİYE ve EĞİTİM almayan insanlar…
• Muğla yöresindeKİ ÇIKAN yangınlardan…
• Kaan aparta girer girmez İÇİNİ çok beğendi.
• Kavga KARŞILIKLI küfürleşmelerle başladı.
• Yatmadan önce filmi KENDİLERİNCE eleştirdiler.
• AHLÂKÎ ve ETİK değerlerin…
• “Ne kadar az geliyorum buralara!” diye KENDİ KENDİNE hayıflandı.
• Yazıda Türkçe kurallarını hiçe sayan bir hayli İMLÂ ve YAZIM hatâları var.
• Bu, kendi resimleri için açtığı ilk KİŞİSEL sergisi olacağı için çok heyecanlıydı.
• Recep, kendisinden önce gelmiş ve her zamanki OTURDUKLARI yerde oturuyordu.
• Kaan TÜM bu derin düşüncelere dalmıştı ki…
• Kaan DAHA aparta girer girmez çok beğendi.
• Sevda’nın ne kısırlığı KALMIŞ ne de kadınlığı kalmıştı.
• Bilenler bunu söylemeyip SUSSA gizleseler…
• Bu HAKSIZ hukuk katliamlarına ve meymenetsiz medya taarruzlarına...
• Mümin, Müslüman ve muvahhid EHLİNİN en büyük gayesi… (muvahhidlerin)
• Bir iş VE OLAYA başlamak yol almak ve netice almak ister insanoğlu.
★★★
Üniversite giriş imtihanlarında “Hangi seçenekte gereksiz sözcük kullanılmamıştır?” gibi sorular sorulur ki bâzıları oldukça terletecek ustalıkta olabiliyor. Her seçenekte gereksiz gibi görünen kelimelerin içinden “–miş gibi“ olanı, hakikaten “lüzumsuz” olanlardan ayırabilmek için ter dökmek gerekebiliyor.
• Yaptıklarını KENDİ ağzıyla itiraf etti.
KENDİ sözünün gereksiz olduğunu ilk mektebi bitirmiş sıradan bir talebe dahi tasdik eder. Peki, şu şekline ne dersiniz?
• Yaptıklarını AĞZIYLA itiraf etti.
AĞZIYLA sözü lüzumlu mu, değil mi? (İlgilenen
okuyucularımız yorum köşesine bu sorunun cevabını –gerekçesiyle- yazabilirler.)
Cevap doğru veya yanlış olur; o ayrı mesele ama ilki kadar rahat cevap verilemeyeceği de âşikâr.
Tashihte muhatap olduğumuz bir yazıda (imlâsına hiç dokunmadan yazıyorum) şöyle bir cümle vardı:
“…2 Milyar’ı aşkın, mütecâviz Müslüman yaşıyor.”
Yazar, gereksiz kelime kullanmakla mı, Müslümanlara bühtan ile mi itham edilmeli? Yazarımızın elbette bu kadar Müslümana iftira maksadıyla yazmadığı açık. Biz, iktisada riâyet edilmemiş, gereksiz söz kullanılmış diyelim.
Yorum köşesine cevap yazabileceğiniz ikinci soru da şu olsun:
Cümle iki şekilde düzeltilebilir. Fakat yazarımızın müfteri durumuna düşmüş olması da nereden çıktı? Ne alâka?
★★★
Şimdi 6 cümle yazacağız. Bu cümlelerde bir anlatım kusuru var mı, yok mu? Varsa hangi cümle(ler)de? (İsteyen okurlarımız, tamamı bozuksa “hepsi”, hatâ yoksa “hiçbiri”, biri veya birkaçı bozuksa cümle numaraları ile, yorum köşesine ya da e-postama cevap yazabilirler.)
1. Bu ağır işin üstesinden gelebilecek, sağlıklı ve sıhhatli biri aranıyor.
2. Bahçede oynayan neşeli ve şen talebeler, yaşama sevinciyle doluydu.
3. Güçlü kuvvetli hamallar, çabucak kamyonu boşalttılar.
4. Köpekler hücum edip saldırınca adamcağız nasıl kaçmıştı görseniz.
5. Oraya kadar yaya yürüyerek gitmemi istemeyeceksin sanırım.
6. Fiyatlar çok pahalı olduğu için satışlar çok durgun.
★★★
Sıra geldi şapka ile hitâma:
“…Bu olursa vatanseverlik de DİĞERKAMlık da kendiliğinden olur. ”
Vatanseverliği netice veren şey, elbet müstahsendir ama aynı durumun “şaman” lar arasında bir huzursuzluk çıkarmasını da istemeyiz canım! Onlar da Allah’ın kulu. Üstelik kutsal addedilmekteler…
Vatanseverlik ve DİĞERKÂMlığın tatlı sert zevkini yaşamak pek güzel, çok hoştur elbet. Bir hukukî mahzuru da olmamalı. Fakat şamanlığın da, şamanlara düşkünlüğün de bizim memleketimizde ilke ve inkılaplarımıza, husûsan ceza kanunlarımıza dokunan yönü var mı, diğerKAMlığı yasaklayan bir kanun mevcut mu, hukukçularımıza, Ahmet Battal kardeşimize sormak lâzım. Şamanlık da 677 sayılı kanunun şumûlüne girmekte mi?
Kam: Şamanizm inanışında âyinleri yöneten ve ruhlarla ilişki kurduğuna, bu yolla hastaları kalıcı olarak iyileştirdiğine, işlerde istenen sonuçların alınmasını sağladığına inanılan kimse, şaman.
Ne diyoruz? Şapkadan geçin, şapka deyip geçmeyin!