Geçen haftaki yazımızda “Afyonkarahisar’da yazdığı ve oynadığı tiyatro eserleri, mahalli gazetelerde yayınlanan yazıları ve şiirleriyle bilinir. Sanat faaliyetleri sürdürmüş, topluma kültür hizmetleri sunmuş, sanatçı kişiliğiyle sanayici, işadamı vasfını birleştirmiş başarılı, değerli bir gönül insanıdır.” Bahsettiğimiz Hayrettin Özkılıç, Afyon’da Bediüzzaman’ı nasıl gördüğünü şiirle anlatmış.
***
ONU ÇOK YAKINDAN GÖRDÜM
On on iki yaşlarında meraklı bir çocuktum.
Öyleyken çekingen, pek de uysaldı huyum
Bir dayımız vardı, kömürcüler içinde
Dükkânı vardı Arasta Mescidi’nin köşesinde
Ara ara uğrardım ben dayımın dükkânına.
Camdan bakıyordum, kömürcüler çarşısına
Ben bakarken bir kişi çok da dikkatimi çekti.
Zarif, pardösülü, başı sarıklı bir dede neredeyse düşecekti.
Bereket etrafında dönen bir yığın insan vardı.
Onun tökezlemesinden işte onlar kurtardı.
Cam önünden geçerken gördüm, çok keskindi gözleri.
Hayret!.. Bir anda o bakışlar büyülemişti beni.
Sordum dayıma: “Kim bu dayı, bizim dedelere hiç benzemiyor?
Kılık kıyafeti de başka, insanlara çok da keskin bakıyor.”
Dayım dedi: “Ah oğlum! Sen bilmezsin bu çok büyük bir âlim.
Öyle bir âlim ki: Bunu anlatmaya, yetmez benim mecalim.
Bu alim adam, müthiş bir öğretici, büyük bir kutup!...
Afyon hapishanesine sürmüşler, geniş ilminden korkup!”
Dedim: “Dayı, hiç bilenden korkulur mu? İnsan bilmeyenden korkar.”
Dayım dedi: “Rahmani olanlar korkmaz da şeytaniler korkar!..”
Dayıma sordum: “Bu âlimin adı, şanı yok mudur dayı?”
Dedi: “Bunun ilmi yok olmaz oğlum, saracaktır dünyayı.
Bu mübareğin adı Said-i Nursi’dir ve nurcuların piridir.
Hakk’ın ve Müslümanlığın esiri ve gönüllü kölesidir!...”
Büyüyünce anladım Kutbu, rahmanîyi, şeytanîyi ben
Urfa’da makamındayım geçemedim dua ile şefaat dilemeden.
Hayrettin ÖZKILIÇ, Nisan 2010 Urfa
* Onun şu kısa tavsiyesi ile yaşamaya çalıştım. “Zikir - Fikir - Şükür.”