“Gece 2’de trene binip, yol boyunca uyuyarak Marakeş’e gideceğiz. Şehir merkezine kadar taksiye biniyoruz ve yine 3-5 euro kadar ödüyoruz bu mesafe için. Dünyanın ilk üniversitesi var burada, UNESCO’nun koruması altında. Sadece bu üniversiteyi görmek için bu şehirdeyiz.”
Trenle yaklaşık 3 saatte Fes’e gidiyoruz yolu seyrederek. Yol boyunca küçük baş hayvanlarını otlatan çobanları seyrediyoruz. Bozkır araziler boyunca bomboş toprakların ortasından Fes’e varıyoruz. Sabah vaktindeyiz henüz şehri gezmeye vaktimiz çok. Gece burada kalmayı planlamıyoruz. Gece 2’de trene binip, yol boyunca uyuyarak Marakeş’e gideceğiz.
Şehir merkezine kadar taksiye biniyoruz ve yine 3-5 euro kadar ödüyoruz bu mesafe için. Dünyanın ilk üniversitesi var burada UNESCO’nun koruması altında. Sadece bu üniversiteyi görmek için bu şehirdeyiz. Şehrin sur içinde kalan tarihî kısmın kapısında taksici bizi indiriyor. Daha ileriye arabayla gitmek mümkün değil. Sur içi trafiğe kapalı.
Karaviyyin Üniversitesi
Eski şehrin kapısından sur içine girip yürümeye başlıyoruz Muhammed ile. Dar sokakların içine sığmayan insanların arasından Karaviyyin Üniversitesi’ne varmaya çalışıyoruz. Sur içine girer girmez hemen başta restoranlar, hediyelik eşya dükkânları ve bilumum butik dükkânları bizi karşılıyor. Turistiz burada, hemen yanımıza yaklaşıyorlar, Fransızca ve İngilizce denemeler yaparak ilgimizi çekmek için çaba gösteriyorlar. Sıkılıyoruz ilgiden ve çarşının dışında izbe bir sokağa dalıyoruz hızlıca.
Yürüyoruz yavaş ve meraklı adımlarla. Şehrin deve tüyü rengindeki kimliği ve onarılmamış duvarları heryerde karşımızda. Biraz ilerleyince sokakta oynayan çocuklar karşımıza çıkıyor. Biraz kaybolunca bir çocuğa Karaviyyin Üniversitesi’nin yerini soruyoruz. Başlıyor bizimle gelmeye, bize rehberlik yapmaya. Tek kişinin ancak geçebileceği dar sokakları arşınlıyoruz birlikte. Bu sırada Muhammed ile çocuk Fransızca muhabbet etmeye başlıyor. Nihayet varınca üniversiteye Muhammed çocuğun eline 2 dirhem sıkıştırıyor ve içeriye giriyoruz hoşçakal ve teşekkürler diyerek.
CAMİ GİBİ ÜNİVERSİTE
İçeri girdiğimizde buranın üniversite olması gerektiğini düşünüyorum, ancak burası daha çok camiyi andırıyor bana. Duvarların ortasında büyük bir avlu. Avlunun ortasında şadırvan niyetine kullanılan bir havuz. Kıble yönünde de üniversitenin içi. İnsanlar içeri girip namaz kılıyorlar üniversitede tıpkı bir cami gibi. Sonradan öğreniyorum, içeride ders halkaları oluşturulup geleneksel bir şekilde yerde bağdaş kurularak eğitim görülüyor bu üni- versitede. Pekâlâ, bugün pazar, böyle bir şey görmemiz pek muhtemel değil gibi.
İBNİ HALDUN VE İBNİ RÜŞD
Biraz ansiklopedik bilgi verelim bu üniversiteyle ilgili çok da sıkmadan. Bu üniversite kesintisiz olarak bin yılı aşkın süredir eğitim veriyor bu topraklarda. Tunuslu ilim aşığı Fatima el-Fihri tarafından 859 yılında yap- tırılıyor bu üniversite. Evet bir kadın yaptırıyor 859 yılında bu üniversiteyi, Fas’ın eski başşehri Fes şehrinin göbeğinde. İbni Haldun ve İbni Rüşd gibi tanıdığımız felsefeciler geçiyor bu okuldan. Bu okulun mezunları İslâm Bilimleri ve Arap Dili Edebiyatı alanlarında uluslar arası geçerlilikte bir diplomaya sahip oluyorlar. Burası kurulduğunda ilk zamanlarda İslâm ve Fen ilimleri birlikte okutuluyor. Aradan bin yıldan fazla süre geçmiş. Şimdi tek tük kızların da derslere katıldığı üniversitede İslâm ilimleri öğretiliyor ağırlıklı olarak.
EŞEK VE ATLARLA BERABER YÜRÜYORUZ
Namazımızı kılıp Karaviyyin Üniversitesi’nden çarşıya dalıyoruz. Üç insanın ancak yan yana sığabileceği çarşıda eşek ve atlarla birlikte yan yana dört beş insan iç içe yürümeye gayret ediyoruz. Sıkıyor tabiki bu kalabalık bizi. Hızlıca uzaklaşıyoruz buralardan geniş bir meydana çıkı- yoruz. Meydan’da etrafa bakarken bir çocuk yanımıza yaklaşıyor. Adı Kerim. 13 yaşında. Burada bir şey yok diyor bize. “Ama” diye başlıyor söze ve devam ediyor, “Yukarıda bir seyir tepesi var orada manzara çok güzel” diye. Küçüğe kanım ısınıyor. Götür bakalım bizi oraya diyorum turun sonunda ona para vermem gerekeceğini bilerek.
13 YAŞINDA VE 5 DİL KONUŞUYOR
Tepeye doğru çıkarken İngilizce’yi nerden öğrendin diye soruyorum Kerim’e. Çok güzel konuşuyor çünkü İngilizce’yi. Turistlerden öğrenmiş, öyle diyor. Yukarı seyir tepesine çıkarken biraz da tedirgin oluyorum. Gittikçe şehirden uzaklaşıyoruz etraftaki insanlar da azalıyor çünkü. 13 yaşındaki Kerim bana dönüp İngilizce konuşuyor, arkadaşım Muhammed’e dönüp Fransızca konuşuyor. Kaç dil konuşuyorsun diye soruyorum Kerim’e ve sıralamaya başlıyor: Arapça, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca… Yuh! 5 dil konuşuyor henüz 13 yaşındayken. Büyüyünce tur rehberi olacakmış. Nihayet tepeye varıyoruz konuşurken. İşte aradığım yer burası: Şehri tepeden seyredebileceğim bir yer!
Gezi: Mustafa Sait Önal
-DEVAM EDECEK-