Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesinin, Rusya’nın Ortadoğu politikasında önemli bir başarısızlık, ancak “stratejik yenilgi olmadığı” hususundaki değerlendirmelere 18 Ocak 2025 tarihli “Stratejik Geri Çekilme mi?” başlıklı makalemde değinmeye çalışmıştım.
Suriye’de başarısızlığa uğramış olsa da, Rusya’nın “güvenlik ve büyük güç statüsü için” elzem olan, Ukrayna’da Batı’yı yenme amacı devam ediyor. Rusya, Ukrayna’daki amacına ulaşırsa, Suriye, Ortadoğu ve diğer coğrafyalardaki nüfuzunu tekrar kazanabilir. Dolayısıyla Moskova’nın Suriye’deki başarısızlığının, stratejik yenilgi olmadığının temeli Ukrayna’da Batı’yı yenilgiye uğratma hedefine dayandırılıyor.
Şam’ın düşmesiyle, Moskova, “büyük güç stratejisinin temellerinden olan uluslararası terörizme karşı mücadele ve sınırlarının ötesinde ‘uzak yurtdışında’ askerî üslerin mevcudiyeti”ni şimdilik veya en azından Suriye’de kaybetti.
Askerî varlıklarıyla “terörizmi, sınırlarından uzak Suriye’de kontrol altına almaya” çalışması, Rusya’nın diğer bir stratejisidir.
Rusya’nın Esad sonrasındaki endişelerinden biri de “terörist tehditlerin yönetimidir”. Hem Esad rejimine, hem de Rusya’ya karşı silâhlı faaliyette bulunan çeşitli gruplar var. Bu grupların içinde Rusya ve komşu ülkelerin insanları da yer alıyor. Aslında “Moskova’nın, Suriye’yi radikal/terörist grupları çeken bir mıknatıs olarak gördüğü düşünülüyor. Dolayısıyla bu mıknatıs, teröristleri Suriye’ye çekiyor ve onları Rusya sınırlarından uzaklaştırıyordu”. Bugün artık belirtilen mıknatıs mevcut değil. Bu yüzden Moskova’nın karşısında iki alternatif beliriyor. Birisi “Rusya karşıtı gruplarla müzakere, diğeri uluslararası terörizmle mücadelede işbirliğine odaklanmak”.
Zaten Rusya, yeni Şam yönetimiyle 08 Aralık 2024’te yaptığı görüşmelerle, muhaliflerin Tartus ve Himeym’deki Rus üslerine zarar vermelerini engelleyerek, yukarıdaki birinci seçeneği gerçekleştirmiş oldu.
Ayrıca Suriye, Afrika’daki Rus unsurlarına erişim sağlamada Moskova için lojistik üs niteliğindeydi. “Şimdi Rusya, Afrika’daki muhtelif mevcudiyetini sürdürebilmek amacıyla kıtaya yeni giriş yolları arayacaktır”. Bugünkü konjönktürde “en uygun seçeneğin Libya” olduğu ihtimaldir. Çünkü Rusya “2024 yılı Bahar aylarından beri Libya’nın doğusundaki varlıklarını yoğunlaştırdı”. Her ne kadar Libya’nın, Afrika kıtasının Akdeniz sahilinin ortasında konumlanması bir stratejik avantaj olsa da, Libya’daki iç çatışmaların ve istikrarsızlığın Rusya açısından olumsuz bir durum oluşturabileceğini de unutmamak gerekiyor.
Bununla birlikte Rusya, Afrika kıtasındaki çeşitli varlıklarını korumak hususunda, İstanbul ve Çanakkale Boğazları’na her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacaktır. Bu anlamda Rusya’nın Türkiye’ye bağımlılığının artacağı düşünülebilir. Elbette bu, Ankara-Moskova ilişkilerinin seyrine de bağlıdır.
Washington’da göreve başlayan yeni başkan Donald Trump’ın, ABD güçlerini Suriye’den (Ortadoğu’dan) çekmesi durumunda, “Rusya’nın da Suriye hakkındaki dış politikasını istikrarı sağlamaya yönlendirebileceği, hatta Astana sürecini yeniden başlatabileceği” ihtimallerdendir.
Rusya’nın Suriye’de eski konumunu tekrar kazanması “etnik ve dinî azınlıkları korumak, tarafsız ve dengeleyici bir dış güç olarak hareket etmesiyle” olabilir. Böylece eskisinin aksine, “Moskova’nın Ortadoğu’daki politikaları daha esnek hâle gelecektir”.
ABD’nin Taliban’la anlaşarak 15 Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilerek itibar kaybını tartışmalı şekilde azalttığı gibi, Rusya’nın da terörist gördüğü gruplarla anlaşma/işbirliği yapması muhtemeldir. Bu yüzden Rusya’nın Suriye’deki başarısızlığını, büyük ölçekte Ortadoğu’dan çekilmek mealinde okumak doğru değildir. Moskova’nın bölgede sert güç yerine, diplomasiye yoğunlaşacağı açıktır.
Ukrayna dışındaki kayıplarını ikincil durumda gören Rus devlet aklı, kaynaklarını Ukrayna’da yoğunlaştırmayı tercih etti. Böylece “Ukyana’da Batı’ya karşı kazanılacak bir zaferle, Rusya’nın Ortadoğu ve diğer bölgelerdeki konumunu yeniden tesis edeceği”ne ihtimal veriliyor.